Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 61

EKSTRAKSİYONDA

YENİ TEKNOLOJİ
UYGULAMALARI

Hazırlayan: Tuğçe KANIK


(kafur ağacı)
GİRİŞ;
 C. Camphora tat ve koku endüstrileri için değerli bir ekonomik ürün olarak yaygın bir şekilde yetiştirilmektedir.
Önemli biyoaktivitelere sahip ve uçucu yağ bakımından zengindir. Özellikle, C. camphora uçucu yağı, özel bir
kafur bileşeni içerir ve bu nedenle doğal kafurun önemli bir bitki kaynağı olarak kabul edilmiştir.
 Geleneksel hidrodistilasyon (HD), C.camphora uçucu yağının ekstraksiyonu için temel yaklaşımdır; bu yaklaşım
zaman alıcıdır, enerji tüketimi gerektirir ve düşük verim ve kalitede ekstraksiyona neden olur. Bu nedenle
geleneksel ekstraksiyon yönteminin yerini alacak alternatif bir yöntemin belirlenmesine ihtiyaç vardır.
 Solventsiz mikrodalga destekli ekstraksiyon (SFME), bitki materyalinden uçucu yağ ayırma için diğer yöntemler
arasında etkili bir alternatif yöntem olarak ortaya çıkmıştır. HD ile karşılaştırıldığında, ısıtma açısından daha
verimlidir ve daha yüksek bir enerji aktarım hızına, daha düşük zaman ve enerji tüketimine sahiptir. Bu yönlerden
dolayı SFME yeşil bir yöntemdir.
 Bu çalışmada, SFME yöntemi bir Box Behnken tasarımı (BBD) ile birleştirilmiş bir tepki yüzey metodolojisi
(RSM) ile optimize edilmiştir. Elde edilen deneysel sonuçları temsil etmek için ikinci derece bir kinetik model
kullanılmıştır. Ayrıca, SFME ve HD ile ekstrakte edilen C. camphora uçucu yağlarının kimyasal bileşimlerini
karşılaştırmak için GC-MS analizi kullanılmıştır.
MATERYAL VE METOT
 Reaktifler ve malzeme: C. camphora yaprakları 20 Kasım 2017'de Jiangxi Normal Üniversitesi'nden (Jiangxi,
Çin) toplandı. Dilimler halinde kesildi (1x1cm) ve kullanımdan önce -18°C'de buzdolabında saklandı.
 SFME cihazı ve prosedürü: SFME aparatı esas olarak 2.45 GHz'de çalışan bir ev tipi mikrodalga kullanıldı. Fırın
sıcaklığı bir kızılötesi sıcaklık sensörü tarafından sürekli izlendi. Mikrodalga fırın, Clevenger tipi ekipmanla
birleştirildi. Mikrodalga sızıntısını önlemek için, şişe boynu politetrafloroetilen ile kaplandı.
 C. camphora uçucu yağ ekstraksiyonu için SFME süreci: C.camphora uçucu yağı elde etmek için SFME işlemi,
yukarıda anlatıldığı gibi modifiye edilmiş mikrodalga fırın ile gerçekleştirildi. Önceden kesilmiş taze yaprak
parçaları tartıldı (200g) ve herhangi bir su veya çözücü olmadan bir şişeye aktarıldı ve mikrodalga ışımasına tabi
tutuldu. Her ekstraksiyondan sonra, toplanan uçucu yağlar susuz Na 2S04 ile dehidre edildi ve daha sonra analizden
önce 4°C'de bir buzdolabına yerleştirildi.
 SFME'nin geleneksel HD ile karşılaştırılması: 200g C. camphora yaprak dilimleri, 1 L damıtılmış su ile
karıştırıldı ve 4 saat geleneksel HD ile ekstrakte edildi. Toplanan uçucu yağlar susuz Na 2SO4 kullanılarak dehidre
edildi ve 4°C'de bir buzdolabına konuldu.
 Deneysel tasarım: Optimal ekstraksiyon koşullarını ve maksimum ekstraksiyon verimlerini elde
etmek için C.camphora yapraklarının nem içeriği, mikrodalga ışınlama süresi ve gücü içeren üç
ekstraksiyon parametresi araştırılmıştır. Koşulları optimize etmek için RSM ve BBD kullanılmıştır.
Tek faktörlü deneylere göre her bir parametrenin aralığı belirlenmiştir. Üç ana değişkenin uçucu
yağının ekstraksiyonu üzerindeki etkisi üç seviyede (−1, 0, +1) incelenmiştir. İkinci dereceden
denklem oluşturularak üç parametre ve sonuçlar arasındaki etkileşimleri araştırılmıştır.
 C. camphora uçucu yağ bileşenlerinin GC-MS ile kimyasal analizi: C. camphora uçucu yağ
kimyasal analizi, bir HP-5 MS kolonuyla birleştirilmiş bir Thermo Trace-1300 ISQ-kütle kromatografı
kullanılarak gerçekleştirilmiştir.
 İstatistiksel analiz: BBD ve RSM'yi karşılaştırmak için Design Expert 8.0 yazılımı kullanılmıştır.
İstatistiksel anlamlılık, bir ANOVA testi ve regresyon analizi kullanılarak belirlenmiştir. Ekstraksiyon
kinetik eğrisi, OriginPro 2017 yazılımı kullanılarak oluşturulmuştur.
SONUÇLAR VE TARTIŞMA

6
1. TEK FAKTÖRLÜ DENEY

 1.1. Nem içeriğinin etkisi


SFME ekstraksiyonunda nem içeriğinin C. camphora uçucu yağ
ekstraksiyonu üzerindeki etkisi, sabit bir mikrodalga ışınlama süresinde
(20dk) ve güçte (540W) değerlendirilmiştir. Nem içeriği %30’dan
%60'a artış gösterirken, uçucu yağ veriminde bu artışa karşılık kademeli
olarak azalma gözlenmiştir. Bu durum düşük nem içeriğinin düşük
buharlaşma hızına neden olmasından kaynaklanmaktadır. Yüksek nem
içeriği ise bazı bileşiklerin hidrolizine ve suda çözünmesine neden
olabilmektedir. Bu nedenle, daha fazla optimizasyon için uygun nem
içeriği aralığı olarak %45-%75 seçilmiştir.
1. TEK FAKTÖRLÜ DENEY

 1.2. Mikrodalga ışınlama gücünün etkisi


Güç artışının (120'den 540 W'a) uçucu yağ verimini belirli bir sınıra
kadar yükselttiği ve 540W'tan fazla ışınlama gücünün hafif bir azalma
ile sonuçlandığı gözlemlenmiştir. Araştırmalara göre, yüksek
mikrodalga gücünün uygulanması bitki matrisini yok edebilir ve bazı
bileşiklerin bozunmasından dolayı düşük ekstraksiyon verimleri ile
sonuçlanabilir. Burada ayrıca, yüksek mikrodalga gücünün bitki
materyallerinin aşırı ısınmasına ve karbonizasyonuna neden olduğu ve
bu nedenle düşük bir ekstraksiyon verimine yol açtığı tahmin
edilmiştir. Sonuç olarak, 380-700W aralığındaki mikrodalga ışınlama
gücü, sonraki optimizasyon için seçilmiştir.
1. TEK FAKTÖRLÜ DENEY

 1. 3. Mikrodalga ışınlama süresinin etkisi


Uygun ışınlama süresi, SFME işlemi için önemli bir faktördür çünkü
mikrodalga ışınlaması altındaki bitki materyalleri, bazı uçucu bileşenlerin
bozulmasına veya kaybına uğrayabilir. Uçucu yağ verimi, mikrodalga
ışınlama süresinin 10 dakikadan 25 dakikaya artmasıyla kademeli olarak
artmıştır. 25 dakikada en yüksek verim elde edilmiştir. Bu nedenle, BBD
tarafından sonraki optimizasyon için 15–25 dakika seçilmiştir.
2. C.CAMPHORA YAPRAKLARINDAN SFME'NİN UÇUCU YAĞ
EKSTRAKSİYON KOŞULLARININ OPTİMİZASYONU

 2.1. Model oluşturma ve analizi


SFME sürecinin optimizasyonu için uygun bir model elde etmek için
BBD konfigürasyonu kullanıldı. Deneysel tasarım, üç deneysel
değişkenin (nem, güç ve süre) C.camphora uçucu yağ verimi
üzerindeki etkilerini belirlemek için gerçekleştirilmiştir. C.camphora
uçucu yağ verimi karşılık olarak ölçülmüştür. Tablo 1, tasarım
matrisini, her bağımsız değişkenin üç düzeyde (+1, 0 ve –l)
kodlanmış ve gerçek formlarını, SFME'den elde edilen gerçek
değerleri ve BBD aracılığıyla elde edilen beklenen değerleri
göstermektedir. Tahmin edilen uçucu yağ verimleri, gerçek deneysel
sonuçlarla iyi korelasyon göstermiştir.
İkinci dereceden model denkleminin uygunluğunu ve uyumu Tablo 2'de gösterilen sonuçlarla
test etmek için ANOVA ve regresyon analizi kullanılmıştır.

* p <0.05, anlamlı.
** p <0.01, oldukça anlamlı.
*** p <0,001, son derece anlamlı.

Bağımsız değişkenler B ve C ile ikinci dereceden değişkenler A 2 ve C2'nin son derece anlamlı etkilere sahip olduğunu, BC
etkileşim değişkeninin oldukça anlamlı bir etkiye sahip olduğunu ortaya koymuştur ve ikinci dereceden B 2 değişkeni anlamlı
bir etkiye sahiptir. R2 için 0.9786 değeri, gerçek deneysel sonuçların en az %95'inin modelle eşleştiğini ve R 2 adjust için
0.9511 değeri, gerçek deneysel sonuçların ve tahmin edilen değerlerin yüksek bir korelasyona sahip olduğunu göstermiştir.
Varyasyon katsayısında (C.V.) elde edilen 2,57 değeri, yüksek hassasiyet ve güvenilirliği ifade etmektedir.
 2.2. Model yeterliliğini araştırmak
Tahmin edilen değerlere karşı çizilen grafiğini (Şekil 2a), normal olasılık
grafiğini (Şekil 2b) ve deneysel çalışma sonuçlarının grafiğini (Şekil 2c)

Model yeterliliğinin tanısal grafikleri


gösteren üç tanısal grafik, modeli doğrulamak için kullanılmıştır.
 Şekil 2a'da veri noktaları, belirlenen ve tahmin edilen değerler arasında
iyi bir eşleşme göstermiştir. Bu sonuç aynı zamanda, geliştirilen modelin
C. camphora uçucu yağının ekstraksiyonu için uygun koşulları optimize
etmek için yeterli olduğunu gösterir.
 Şekil 2b'den uçucu yağın sonuçları için oluşturulan grafik S-tipi eğri
oluşturan veri noktaları ile mükemmel bir analiz sağlayabileceği
sonucuna varılabilir.
 Şekil 2c, geliştirilen modelin, tüm noktaların rastgele ve belirli sınırlar (±
3) dahilinde dağılmış olması nedeniyle iyi bir uyuma sahip olduğunu
göstermektedir.
 2.3. Tepki yüzeyleri analizi
Bağımsız değişkenlerin etkileşiminin ekstraksiyon yöntemi üzerindeki etkisini aydınlatmak için 3D yanıt yüzey
grafikleri ve kontur grafikleri oluşturulmuştur.
Şekil a; uçucu yağının ekstraksiyonu için nem içeriğinin ve mikrodalga ışınlama süresinin SFME işlemi
üzerindeki etkilerini göstermektedir. Sabit mikrodalga ışınlama gücünde (540 W), nem içeriği uçucu yağ verimini
kuadratik bir şekilde etkilerken, mikrodalga ışınlama süresi doğrusal bir şekilde etkilemiştir.
Şekil b; nem içeriği ve mikrodalga gücü, sabit mikrodalga ışınlama süresinde (20 dakika) belirgin bir kuadratik
etki göstermiştir, yani, iki parametrenin %61 ve 612 W'ye yükselmesi en yüksek yağ verimi (% 3.51) göstermiştir.
Fakat nem içeriği ve güçteki artış, daha düşük verimine yol açmıştır.
Şekil c; sabit nem içeriğinde (%60) mikrodalga ışınlama gücü ve süredeki artış (576 W'a kadar), veriminde
artmasına yol açmıştır ve mikrodalga ışınlama gücünün daha da artması, verimde düşüşe neden olmuştur.
 2.4. SFME sürecinin RSM ile optimizasyonu ve optimum ekstraksiyon koşulunun
doğrulanması
Verimli bir çalışma süreci için, BBD ve RSM, uçucu yağın maksimum verimini elde etmek için SFME
tarafından ekstraksiyon koşullarını optimize etmek için kullanılmıştır. BBD, uçucu yağın ekstraksiyonu
için SFME prosedüründe optimum nem içeriği, mikrodalga ışınlama gücü ve mikrodalga ışınlama
süresinin %62, 23 dakika ve 583 W olmasını önermiştir. Ufak değişikliklerle (% 60 nem içeriği ve
580 W mikrodalga ışınlama gücü) elde edilen optimal koşullar altında RSM tarafından tahmin edilen
uçucu yağ için teorik verim %3.54 idi. SFME prosedürünün doğrulaması, daha sonra ekstraksiyon
prosedürünün doğruluğunu ve kabul edilebilirliğini ispatlamak için RSM'den elde edilen optimal
koşulların biraz değiştirilmesiyle çalışma gerçekleştirildi. Deneyler, elde edilen koşullar altında üç kez
gerçekleştirildi ve gerçek deneylerin sonuçlarına göre hesaplanan ortalama verim (%3.51 ± 0.12),
optimum koşulların güvenilir olduğunu gösterdi.
3. KİNETİK ÇALIŞMA
 Kinetik modelleme, C. camphora uçucu yağ ekstraksiyonu için kullanılan SFME ve HD süreçlerindeki karmaşık
ısıtma ve kütle transferi davranışlarını anlamak için önemli bir yaklaşımdır. Uçucu yağ verimi ve sistem sıcaklığındaki
değişim, SFME ve HD süreçleri sırasında ekstraksiyon süresinin bir fonksiyonu olarak Şekil 4'te gösterilmiştir. SFME
görünüşte ekstraksiyon süresini azaltmıştır ve tüm ekstraksiyon işlemi için sadece 23 dakika gerekliyken, HD için
sistem sıcaklığının 100°C'ye ulaşması için 30 dakika gerekmiştir.
 SFME ile C.camphora esansiyel yağı 23 dakika içinde %3.51 elde edildi. HD ile %3.35’e ulaşana kadar ekstraksiyon
süresinin 10 katı gerekliydi.
 SFME ve HD için deneysel sonuçlar ayrıca Şekil 5a ve b'de gösterildiği gibi
t/yt'ye karşı t grafiğini çizerek ikinci dereceden bir kinetik model kullanılarak
oluşturulmuştur. Tablo 3 ve Şekil 5, C.camphora uçucu yağ ekstraksiyon
prosedürleri için ikinci mertebeden kinetik modelin yüksek R 2 sergilediğini
göstermektedir, bu da kullanılan modelin iki yöntem için belirlenen sonuçları iyi
temsil edebileceğini düşündürmektedir. SFME kullanılarak C. camphora uçucu
yağının ekstraksiyonu için başlangıç ekstraksiyon hızı (h) ve ekstraksiyon hızı
sabiti (k), HD yönteminden oldukça yüksek bulunmuştur. Aynı zamanda, SFME
kullanılarak uçucu yağ ekstraksiyonu için ekstraksiyon kapasitesi (y s) değeri de
HD'ye göre biraz daha yüksektir.
 Bu sonuçlar, C. camphora uçucu yağının SFME yöntemiyle ekstraksiyonunun
HD'ye kıyasla ekstraksiyon süresini önemli ölçüde azaltabileceğini açıkça
göstermektedir.
4. SFME VE HD İLE ELDE EDİLEN UÇUCU YAĞL ARIN BİLEŞİMLERİ

 SFME ve HD kullanılarak ekstrakte edilen uçucu yağların verimleri ve karşılık gelen uçucu bileşenleri Tablo 4'te
gösterilmektedir. C. camphora uçucu yağlarının GC-MS analizi, SFME ile 16 ve HD ile 18 bileşiğin saptanmasıyla
sonuçlanmıştır

SFME ile elde edilen uçucu yağda bulunan ana bileşenler


kafur (%66.10), okaliptol (%15.45), β-sabinen (%3.94), β-
Germacrene (%2.67) ve α-pinen (%2.46) idi.
HD'den elde edilen uçucu yağ için kafur (%53.38),
okaliptol (%17.55), α-pinen (%5.04), β-sabinen (%3.77) ve
β-Germacrene (%3.68) ana bileşenlerdi.
İki uçucu yağda bulunan diğer bileşenlerin fraksiyonları
%2'den azdı. HD'den elde edilen uçucu yağda, SFME'ye
kıyasla çok küçük oranlara sahip birkaç ek bileşen
tanımlandı ve iki yöntemle toplanan uçucu yağların
bileşenleri için daha fazla belirgin farklılık gözlenmedi.
SFME tarafından elde edilen uçucu yağ daha yüksek
oranda oksijenli bileşiklere sahiptir. Araştırmalara göre
uçucu yağlardaki oksijenli bileşikler kokuludur ve kokuya
fiilen katkıda bulunur. Bu nedenle, oksijenli bileşiklerin
daha yüksek bir yüzdesi, monoterpen hidrokarbonlara
kıyasla çok daha değerlidir.
5. SFME VE HD'NİN ÇEVRESEL ETKİLERİ
 SFME işlemi için, C.camphora'nın ekstraksiyon için 580W gücünde 23 dakika mikrodalga
ışınlamasına maruz bırakılması gerekliyken; HD'nin 1000 W'ta 4 saat boyunca ısıtılması
gerekmektedir. SFME ve HD'nin çevresel etkileri, üretilen CO 2'nin kütlesi hesaplanarak belirlenmiştir.
Yakıt yakarak 1 kWh elektrik üretme sürecinde, atmosfere 800 g CO 2 salındığı bilinmektedir.
 Bu hesaplamaya dayanarak, geleneksel HD yönteminde üretilen CO 2 kütlesi 3200g ile SFME işlemi
sırasında üretilenlerden (177,87 g) çok daha yüksektir.
 Bu sonuçlara dayanarak, C. camphora uçucu yağının ekstraksiyonu için geleneksel HD'ye kıyasla
SFME ekstraksiyon süresini azaltmış ve enerji maliyetini düşürmüştür.
SONUÇ;
 C. camphora yapraklarından uçucu yağın ekstraksiyonu için SFME uygulanmıştır. Ekstraksiyon koşullarını
optimize etmek için BBD ve RSM kullanılmıştır. C. camphora uçucu yağ ayırma için optimal SFME
koşulları; %60 nem içeriği, 23 dk mikrodalga ışınlama süresi ve 580W mikrodalga ışınlama gücü olarak
belirlenmiştir.
 Doğrulama deneyleri optimum koşullar altında gerçekleştirilmiştir ve HD'ye (%3,35) kıyasla yüksek bir
uçucu yağ verimi (%3,51) elde edilmiştir. İkinci dereceden kinetik modelden elde edilen sonuçlar, SFME'nin
geleneksel HD'den daha yüksek ekstraksiyon hız ve kapasitesine sahip olduğunu göstermiştir. Ayrıca, elde
edilen uçucu yağın kimyasal bileşimlerinin GC-MS analizine göre, SFME ile elde edilen uçucu yağın,
geleneksel HD ile elde edilenden daha yüksek oksijenli bileşen içeriğine sahip olduğu belirlenmiştir.
 Özetle, SFME'nin daha hızlı, daha yüksek bir ekstraksiyon verimliliğine sahip olduğu, enerji tasarrufu
sağladığı ve daha çevre dostu bir yöntem olduğu ve bir alternatif olarak büyük bir potansiyele sahip olduğu
sonucuna varılmıştır.
GİRİŞ;
 Mantar üretimi sırasında %20'ye varan oranlarda yan ürünleri oluşur ve bunlar kapakları ve/veya
sapları şekilsiz mantarlardan oluşur.
 Çeşitli çalışmalar, mantarların polifenoller, steroller ve polisakkaritler gibi ikincil metabolitlerdeki
içeriklerinin insan sağlığı için yararlı özellikler sergilediğini belirtmiştir.
 Bu çalışma, farklı MAE parametrelerinin (örneğin, numunenin parçacık boyutu, mikrodalga gücü
ve ekstraksiyon süresi) polifenoller (toplam ve bireysel) ve shiitake mantarlarından antioksidan
kapasitesi üzerindeki etkilerini araştırmayı amaçlamaktadır.
 MAE'den elde edilen ekstreler, sıcak su ekstraksiyonu (HWE) ve organik solvent ekstraksiyonu
(OSE) sonrasında elde edilenlerle karşılaştırılmıştır. Ekstraksiyon sonrasında mantar kalıntılarındaki
potansiyel değişiklikleri gözlemlemek için taramalı elektron mikroskobu (SEM) kullanılmıştır.
MALZEMELER VE YÖNTEMLER
 Malzemeler: Lentinula edodes (shiitake) mantarları, Commercial Mushroom Producers Ltd (CMP,
Co. Monaghan, İrlanda) tarafından sağlanmıştır. Başlangıçta mantarlar bir gün 4°C'de saklandı ve
ardından tüm örnekler sıvı nitrojen altında soğutuldu ve ardından 48 saat dondurularak
kurutuldu. Kurutulan numuneler ticari bir karıştırıcı kullanılarak öğütüldü ve üç farklı boyutta (1.75,
3.35 ve 4.75 mm) elekten geçirildi.
 Mantarlardan biyoaktif bileşiklerin mikrodalga ile ekstraksiyonu: Sıcaklık ölçümü için IR
sensörü ile donatılmış bir MARS6™ mikrodalga sistemi kullanıldı. Ekstraksiyondan sonra, numuneler
soğumaları için bir buza yerleştirildi ve 1 numaralı Whatman kağıdından süzüldü. Ekstraktlar, analize
kadar 4°C'de saklandı.
 Sıcak su ekstraksiyonu (HWE) ve organik solvent ekstraksiyonu (OSE): HWE, katı-sıvı oranı
1/40 (g/mL) olan bir su banyosu kullanılarak 45°C'lik bir ekstraksiyon sıcaklığında 5 saat süreyle
gerçekleştirildi. OSE, 1g numune 40 mL %40 (v/v) etanol ile karıştırıldı ve 90°C'de 1 saat inkübe
edildi.
 Deneysel tasarım: Tepki yüzey metodolojisi (RSM), ekstraksiyon işleminin optimizasyonu ve farklı bağımsız
değişkenler arasındaki etkileşimin ve ikinci dereceden etkilerin araştırılması için yaygın olarak kullanılan çok
değişkenli istatistiksel tekniktir. Ancak RSM uygulamasından önce, her seferinde bir faktör uygulayarak sistem
üzerinde önemli etkileri olan bağımsız değişkenler seçilir. Mevcut çalışmada, MAE sırasında dört parametrenin
(numunenin partikül boyutu, katı-sıvı oranı, mikrodalga gücü, ekstraksiyon süresi) etkilerini incelemek için bir
zaman stratejisinde tek faktör seçilmiştir. Her parametre incelendiğinde diğerleri sabit tutulmuştur. Daha sonra,
MAE yöntemi HWE ve OSE ile karşılaştırılmıştır.
KİMYASAL ANALİZLER;

Yüksek
Toplam fenolik Antioksidan performanslı sıvı
içerik (TPC) kapasite kromatografisi
(HPLC)

Taramalı elektron
mikroskobu İstatistiksel analiz
(SEM)
SONUÇLAR VE TARTIŞMA

25
1. NUMUNE PARTİKÜL BOYUTUNUN TOPLAM FENOLİK İÇERİK
(TPC) VE ANTİOKSİDAN KAPASİTESİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
 DPPH (2,2-difenil-1-pikrilhidrazil) ve CUPRAC (bakır(II) iyonu indirgeme antioksidan kapasite) ile ölçülen TPC ve
antioksidan kapasite üzerine farklı parametrelerin etkisi Tablo1’de görülmektedir. Numunenin partikül boyutu, MAE sırasında
TPC ve antioksidan kapasitesi üzerinde önemli bir etkiye sahipti (p<0.05). Spesifik olarak, partikül boyutu 4.75'ten 1.75 mm'ye
düştükçe, TPC ve CUPRAC değerleri arttı (sırasıyla 4.90‘dan 6.35mg GAE/g'ye ve 6.67‘den 8.52 mg TE/g'ye). En düşük
DPPH değerleri 4,75 mm'lik partikül boyutundan elde edilen ekstrelerde belirlenirken, 3,35 ve 1,75mm'lik partikül boyutları
arasında anlamlı bir fark görülmedi.
 Öğütme yoluyla partikül boyutundaki azalma, hücre duvarlarının daha fazla tahrip olmasını kolaylaştırarak, iç kütle aktarımı
sınırlamalarının azalmasına ve çözücünün hücre duvarlarında veya sitoplazmada bulunan bitki metabolitlerine daha kolay
erişmesine neden olur. Dahası, partikül boyutu küçüldükçe solvent ile temas halinde olan yüzey alanı artar ve solventin dokuya
daha fazla nüfuz etmesine bağlı olarak katı materyalden sıvıya daha fazla kütle transferi ile sonuçlanır. Bu gözlemlerin sonucu
olarak, deneyler için 1.75 mm'lik bir partikül boyutu seçildi.

X1 (mm) TPC (mg GAE/g) DPPH (mg TE/g) CUPRAC (mg TE/g)

4.75 4.90 4.54 6.67

3.35 5.71 5.22 8.00

1.75 6.35 5.22 8.52


2 . KATI-SIVI ORANININ TPC VE ANTİOKSİDAN KAPASİTESİNE
ETKİSİ
 Katı-sıvı oranı, MAE sırasında ekstraktların TPC değerlerini ve antioksidan kapasitesini önemli ölçüde
etkilemiştir (p <0.05). Katı-sıvı oranı 1/40'tan 1/50'ye çıktıkça TPC değeri ve CUPRAC değerleri önemli
ölçüde azalırken, DPPH ile ölçülen antioksidan kapasitesine etkisi olmamıştır (p >0.05). Bu aynı zamanda
TPC ve CUPRAC arasında bulunan yüksek korelasyonla da doğrulanabilirken, TPC ve DPPH arasında hiçbir
korelasyon yoktur. Bu sonuçlar, daha düşük miktarda çözücünün kullanıldığı ekstraktta daha yüksek polifenol
ve antioksidan konsantrasyonunun bulunmasından kaynaklanabilir. Bu gözlemlerin sonucu olarak, deneyler
için 1/40 katı-sıvı oranı seçildi.

X2 (g/ml) TPC (mg GAE/g) DPPH (mg TE/g) CUPRAC (mg


TE/g)
1/40 6.07 4.68 6.52
1/50 5.36 4.65 5.82
1/60 5.10 4.77 5.75
1/70 5.20 4.30 5.66

CUPRAC ve DPPH tarafından belirlenen antioksidan kapasitesi ile


toplam fenolik içerik (TPC) arasındaki Pearson korelasyonu (r).
3. MİKRODALGA GÜCÜNÜN TPC VE ANTİOKSİDAN
KAPASİTESİNE ETKİSİ
 Mikrodalga gücünün TPC değerleri ve antioksidan kapasitesi üzerinde önemli etkisi vardır
(p <0.05). Mikrodalga gücü 300'den 600 W'a yükseldikçe, CUPRAC ve TPC değerleri önemli ölçüde artmıştır
(sırasıyla 5.08‘den 10.87 mg GAE/g'ye ve 7.80'den 15.82 mg TE/g). Bununla birlikte, mikrodalga gücü 500'den
600 W'a çıktığında (sırasıyla 6.56'den 5.27 mg TE/g'ye) DPPH değerleri azalmıştır.
 Şekil uygulanan mikrodalga gücü ile sıcaklık artışı arasındaki ilişkiyi gösterir. Mikrodalga gücü 200'den 600 W'a
yükseldikçe, sıcaklık 60'tan 210°C'ye yükselmiştir, bu da 600 W'ta elde edilen daha yüksek TPC değerlerini
açıklamaktadır. Bu gözlemlerin sonucu olarak, deneyler için 600 W'lık güç seçildi.

X3 (W) TPC (mg GAE/g) DPPH (mg TE/g) CUPRAC (mg TE/g)
200 5.73 5.11 7.80
300 5.08 4.15 7.09
400 6.72 5.54 10.04
500 7.89 6.56 11.89
600 10.87 5.27 15.82

Şekil: Mikrodalga gücü (W) ve


sıcaklık (°C) arasındaki ilişki
4 . EKSTRAKSİYON SÜRESİNİN TPC VE ANTİOKSİDAN KAPASİTESİNE
ETKİSİ

 MAE sırasındaki ekstraksiyon süresi, örneklerden biyoaktif bileşiklerin geri kazanımını etkileyen önemli bir
parametredir. Ekstraksiyon süresinin TPC değerleri ve antioksidan kapasite üzerinde önemli bir etkisi vardı
(p<0.05). Ekstraksiyon süresi 2.5'ten 15 dakikaya çıktıkça TPC değerleri ve antioksidan kapasitesi artarken,
17.5 dakikalık bir ekstraksiyon süresi bağımlı değişkenlerin azalmasına neden oldu. Bu sonuç, bazı fenolik
bileşiklerin ve antioksidanların yüksek sıcaklıklar nedeniyle bozunmasından kaynaklanabilir.
 Numuneler mikrodalga enerjisine ne kadar çok maruz kalırsa, hücre duvarlarında o kadar büyük bozulma
meydana gelir ve bu da numunenin içinden çözücüye kütle transferiyle sonuçlanır. Bununla birlikte, daha uzun
ekstraksiyon süreleri, bazı biyoaktif bileşiklerin yüksek sıcaklıklara maruz kalmaları nedeniyle bozunmasına
neden olabilir. Bu gözlemlerin sonucu olarak, deneyler için 15 dakika süre seçildi.

X4 (min) TPC (mg GAE/g) DPPH (mg TE/g) CUPRAC (mg TE/g)
2.5 4.83 4.36 6.50
5 6.75 5.13 9.41
10 8.95 5.76 12.33
15 11.23 7.19 15.43
17.5 9.66 5.64 12.90
5 . MAE'NİN KAFEİK VE KLOROJENİK ASİTLERİN GERİ
KAZANILMASINA ETKİSİ
 Bu çalışmada, test edilen altı fenolik bileşik (kafeik asit, klorojenik asit, gallik asit, rutin, kersetin ve
apigenin) arasında, kafeik asit ve klorojenik asit tüm numunelerde tanımlanmıştır. Bu nedenle, bu
fenolik asitlerle ilgili sonuçlar sunulmuştur.

Partikül boyutunun etkisi başlangıçta araştırılmıştır (Şekil-


4A). Partikül boyutunun TPC değerleri üzerinde önemli bir
etkisi olmasına rağmen, fenolik asitlerin geri kazanımını
etkilememiştir. Kafeik ve klorojenik asitler, TPC'nin bir kısmını
oluşturur. Kafeik asit ve klorojenik asitten daha düşük
moleküler ağırlığa sahip fenolik asitlerin, vakuolün bir
kısmından (genellikle bağlı bir formda bulunurlar) çözücüye
daha hızlı göç edebileceği tahmin edilmiştir.

TPC ve antioksidan kapasitesine benzer şekilde, katı-çözücü


oranı, her iki fenolik asidin MAE'si üzerinde önemli bir etkiye
sahipti (Şekil-4B). Daha düşük miktarda çözücü kullanıldığında
daha yüksek fenolik asit verimleri elde edildi.
5 . MAE'NİN KAFEİK VE KLOROJENİK ASİTLERİN GERİ
KAZANILMASINA ETKİSİ
Araştırılan farklı mikrodalga güçleri arasında en yüksek
klorojenik asit verimleri 400 W (19.87 μg/g), en yüksek kafeik
asit verimi ise 600 W (5.73 μg/g) olarak elde edildi. Mikrodalga
gücündeki artış, numunelerde sıcaklık artışına neden
olduğundan 500 ve 600 W uygulandığında klorojenik asidin
verimi azalmaktadır. Klorojenik asit termal olarak kararsız bir
bileşiktir ve yüksek sıcaklıklarda kinik asit ve kafeik aside
ayrışır. Bununla birlikte artan güçle kafeik asit verimide artar.

Ekstraksiyon süresi, her iki fenolik asidin geri kazanımını


önemli ölçüde etkilemiştir (Şekil-4D). Ekstraksiyon süresi
2.5'ten 15 dakikaya çıktıkça, klorojenik asit verimleri arttı ve
sonra dengelendi. Kafeik asitte, 2.5'ten 10 dakikaya
çıkarıldığında en yüksek verim elde edilmiştir. Her biyoaktif
bileşiğin, farklı mikrodalga soğurma özellikleri veya farklı bir
dielektrik geçirgenliği olmasından kaynaklanmaktadır.
6. FARKLI EKSTRAKSİYON YÖNTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

 Optimal MAE'de elde edilen ekstraktlar HWE (45°C'lik ekstraksiyon sıcaklığı ve 5 saatlik ekstraksiyon
süresi) ve bir OSE (%40 (v/v) etanol, 90°C ekstraksiyon sıcaklığı ve 1 saat ekstraksiyon süresi) ile elde
edilenlerle karşılaştırılmıştır.
 Ekstraksiyon yöntemi, TPC'yi, antioksidan kapasitesini ve kafeik asidi önemli ölçüde etkilemiştir.
Klorojenik asidin geri kazanımı üzerinde hiçbir etkisi yoktur. MAE’da HWE'den elde edilenlere (11.29
mg GAE/g) benzer; OSE'den elde edilenlerden daha yüksek (3.68 mg GAE/g) TPC değerlerine (11.23 mg
GAE/g) elde edilmiştir.
 HWE, MAE'ye kıyasla sırasıyla %23 ve %26 daha yüksek DPPH ve CUPRAC değerlerine sahip
ekstraktlarla sonuçlanırken, OSE en düşük antioksidan kapasitesine sahiptir.
6. FARKLI EKSTRAKSİYON YÖNTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

 Ekstraksiyon sonrası yüzeydeki morfolojik değişiklikleri gözlemlemek için SEM kullanılmıştır. SEM analizinden önce numuneler
60°C'de kurutuldu. Kurutma sıcaklığının numunelerin morfolojisi üzerindeki etkisini gözlemlemek için iki kontrol
kullanıldı. Şekil-5B ve C'de görüldüğü gibi, kurutma sıcaklığının dondurularak kurutulmuş mantarların morfolojisi üzerinde hiçbir
etkisi yoktur. SEM'den elde edilen görüntüler, tüm ekstraksiyon yöntemlerinin mantar örneklerinin farklı ölçüde deformasyonuna
neden olduğunu göstermiştir (Şekil-5D – F). MAE tekniğinde, bazı boşluklar gözlemlendmiştir (Şekil-5E). Bu, örneklerin iç
kısmını ısıtan mikrodalgaların hücre duvarının bozulmasına neden olabilecek hücrelerin içindeki basınç artışına neden olmasından
kaynaklanıyor olabilir.

B: Ekstraksiyonsuz dondurularak
kurutulmuş (kontrol 1)
C: 60°C'de fırınlanıp ekstraksiyonsuz
dondurularak kurutulmuş (kontrol 2)
D: OSE
E: MAE
F: HWE
SONUÇ;
 Farklı MAE parametrelerinin Şiitake mantar ekstraktlarının TPC, DPPH, CUPRAC, klorojenik asit ve kafeik
asit üzerindeki doğrusal etkileri araştırılmıştır. Daha yüksek bir mikrodalga gücünde (500 ve 600W) klorojenik
asit, numunelerdeki sıcaklık artışı nedeniyle kafeik aside ayrışmıştır. Bu klorojenik asidin termal olarak
kararsız bir bileşik olduğunun kanıtıdır.
 Şiitake mantarlarından polifenollerin ve antioksidanların geri kazanımı üzerindeki farklı MAE parametreleri
arasındaki etkileşimi araştırmak için sadece doğrusal değil, aynı zamanda etkileşimi ve ikinci dereceden
etkileri araştırmak için RSM kullanılarak gelecekte çalışmalar yapılmalıdır. RSM tasarımına dahil edilmesi
önerilen parametreler numunenin partikül boyutu, mikrodalga gücü ve ekstraksiyon süresidir.
 Bu çalışmada incelenen bağımsız değişkenlerin (TPC, DPPH, CUPRAC, kafeik asit ve klorojenik asit) farklı
şekilde etkilendiği göz önüne alındığında, arzu edilen seçeneğin gelecekteki RSM çalışmalarında kullanılması
önerilmektedir.
 İncelenen üç farklı yöntem arasında, MAE'nin polifenoller ve antioksidanlar açısından zenginleştirilmiş sulu
mantar özlerinin hazırlanmasında etkili bir ekstraksiyon tekniği olduğu kanıtlanmıştır.
MALZEMELER VE YÖNTEMLER
 Çiğ (raw) materyal: Taze yılan balığı balığı (M.albus), Mart 2017'de Kuantan, Malezya'daki yerel
pazardan satın alınmıştır.
 Örnek hazırlama: Balık filetoların kemiklerden uygun şekilde ayrıldı ve 15 saat boyunca 70°C'de
fırında kurutuldu. Kurutulmuş filetolar ince toz halinde öğütüldü ve plastik bir elek ile elendi. Toz
halindeki numune tartıldı ve -4°C'de karanlık bir kapta saklandı.
 Mikrodalga destekli ekstraksiyon işlemi: Ekstraksiyon işlemi için Milestone ATC-FO 300
mikrodalga sistemi kullanıldı. 600 W ve sıcaklık 50°C’de 10, 20, 30, 40 ve 50 dakikalık farklı
ekstraksiyon süresinin etkileri incelendi. Daha sonra 50, 60, 70, 80 ve 90°C'lik farklı sıcaklıkların ve
600, 700, 800, 900 ve 1000 W'deki farklı mikrodalga güçlerinin etkileri incelendi. Ekstraksiyon, etanol
çözücü sistemi ile kapalı bir kapta gerçekleştirildi. Ekstraktaki fazla çözücüyü çıkarmak ve konsantre
özü elde etmek için süzüldü ve buharlaştırıldı. Elde edilen ekstraktın kütlesi ölçüldü ve analiz için -
4°C'de bir buzdolabında saklandı.
 Serbest yağ asidi içeriği ve asit değerinin belirlenmesi
 Kimyasal bileşimin belirlenmesi
 Fourier dönüşümü kızılötesi spektrometri analizi
SONUÇLAR VE TARTIŞMA

37
1. MİKRODALGA IŞINLAMA SÜRESİNİN YILAN BALIĞI
EKSTRAKTININ GERİ KAZANIMI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
 Farklı mikrodalga ekstraksiyon süresindeki artışın (10, 20 ve 30 dakika), verim miktarında artışa yol
açtığı ve 30 dakikadan sonra verimin azaldığı gözlemlenmiştir.
 Verimdeki artış, çözücünün numune matrisine nüfuz etme gücündeki artıştan kaynaklandığı
düşünülmüştür. Işınlama süresi uzadığında, ekstraksiyon verimindeki azalma, numunedeki etkili kimyasal
bileşenlerin aşırı ısınma sonucu termal bozunmasının bir sonucu olabileceği düşünülmüştür.
 30.dakikada elde edilen verim (%15.04) en yüksek seviyedeydi, ancak 40. dakikadaki verim de önemli
ölçüde yüksekti (%12.1), ardından 20 dakika (%10.39), 50 dakika (%10.11) ve 10. dakikada (%4.8).
2. MİKRODALGA SICAKLIĞININ YILAN BALIĞI
EKSTRAKTININ GERİ KAZANILMASINA ETKİSİ
 Sıcaklık, ekstraksiyon verimindeki artışa katkıda bulunan önemli bir faktör olduğu için MAE
tekniğinde en çok araştırılan parametrelerden biridir. Farklı mikrodalga sıcaklıklarında elde edilen
ekstraktın verimi Şekil-2’de gösterilmektedir. Görüldüğü gibi, 50, 60, 70, 80 ve 90°C sıcaklıkta verim
yüzdesi sırasıyla %12.48, 15.15, 9.86, 7.43 ve 6.04’dür. Bu, en yüksek verimin 60°C (%15.15),
ardından 50°C (%12.48) sıcaklıkta, en düşük verimin ise 90°C (%6.04) sıcaklıkta elde edildiğini
göstermektedir.
3. MİKRODALGA GÜCÜNÜN YILAN BALIĞI EKSTRESİNİN
GERİ KAZANIMI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
 Optimum ekstraksiyon süresi ve mikrodalga sıcaklığı, Şekil-3’te gösterildiği gibi ekstraktın
verimi üzerindeki mikrodalga gücünün etkisini incelemek için kullanılmıştır. Ekstraksiyon
veriminin %12.59 ile %16.13 arasında değiştiği açıkça görülmektedir. Mikrodalga gücünde
600'den 800 W'a bir artış, yüzde verimde bir artışa neden olmuştur. Daha sonra mikrodalga
gücü 800 W'ın üzerine çıktığı için verimde bir düşüş olmuştur. Böylece geri kazanım verimi şu
sırayla azalır: 800 W> 700 W> 600 W> 900 W> 1000 W olarak gözlemlenebilir.
4 . SERBEST YAĞ ASİDİ İÇERİĞİ VE ASİT DEĞERİ
 Standart yılan balığı ekstrakt kalitesini belirlemek için serbest yağ asitleri (SYA) ve asit değeri
kullanılmaktadır. SYA ve asit değerleri içeriği 800 W’ta en yüksek bulunmuştur. %16.13 optimum
verimde SYA ve asit değeri sırasıyla 1.35 ve 2.69 mg KOH/g olmuştur. Bununla birlikte, SYA
ve asit değerinin 7–8 mg KOH/g kabul edilebilir sınırı aşmadığını bildirmiştir. Bu, biyolojik
dokulardan veya mikroorganizmalardan enzim ve bakteri aktivitesinin düşük olduğunu veya hiç
olmadığını, ancak ekstraktın kalitesini ve protein değerini düşürebileceğini göstermektedir. Bu
nedenle, ekstraktın kaliteli ve tüketim için güvenli olduğunu kanıtlamaktadır.
5. EKSTRAKTIN KİMYASAL BİLEŞİMİ
 GC-MS analizi kullanılarak yılan balığı ekstraktındaki yağ asidi bileşimi Tablo-1’de gösterilmektedir.
 Tespit edilen yağ asidi metil esterlerinin kromatogram ile (Şekil-4) en iyi 39,998-55,049 dk aralığı içinde olduğu
bulunmuştur. Yağ asidi metil esterleri (FAME) sonucu, yağ asitlerinin %33.33'ünün doymuş yağ asidi (SFA),
%55.56'sının çoklu doymamış yağ asidi (PUFA) ve %11.11’inin tekli doymamış yağ asidi (MUFA) olduğunu
göstermektedir.
 Baskın yağ asidi miristik asittir ve aroşidonik asitin her biri %22.22 oranında bulunurken; oleik asit, palmitik
asit, linolenik asit, eikosapentaenoik asit (EPA) ve dokosaheksaenoik asit (DHA) %11.11 oranında
bulunmuştur. Bu çalışmada tanımlanan yağ asitleri diğer çalışmalarla benzerlik göstermiştir. Bununla birlikte,
tanımlanan hem EPA hem de DHA, kardiyovasküler sistemin sağlık fonksiyonunun sürdürülmesi, entelektüel
gelişim ve büyüme için her insan tarafından ihtiyaç duyulan çok önemli besinlerdir.

Şekil-4: Yılan balığı ekstraktının kromatogramı.


6. YILAN BALIĞI BALIĞINDAN TEMEL EKSTRAKTIN FT-IR
SPEKTRUM ANALİZİ
 Şekil-5 spektrum analizinde yılan balığı ekstraktı gösterilmektedir. 1045.49, 1083.67 ve 1238.72cm -1
deki pikler, eterler, karboksilik esterler ve alkollü bileşiklerini gösteren C-O streç grubunun varlığını
ortaya çıkarmıştır. 1395.20 ve 1448.64cm-1'de C-H absorpsiyon bandı, alkan bileşiklerinin varlığını
gösterirken, 1534.12cm-1'de ise C=C bandını görülmektedir. 1620.74cm-1'deki tepe, metilen varlığını
gösteren C-C bağıdır. 3278,84cm-1'de zayıf geniş bir bandın varlığı, O-H bağını göstermektedir.

Şekil 5 . Yılan balığı özütünün FT-IR spektrumları.


SONUÇ;
 Bu çalışma, farklı ışınlama süresinin, ekstraksiyon sıcaklığının ve mikrodalga gücünün
yılan balıklarından elde edilen ekstraktın geri kazanımı üzerindeki etkileri araştırılmıştır.
 800 W'lık bir mikrodalga gücü, 30 dakikalık ışınlama ve 60°C mikrodalga sıcaklığından
%16.13'lük en yüksek ekstraksiyon verim elde edilmiştir.
 Bu bulgular, elde edilen ekstraktın kaliteli ve tüketim için güvenli olduğunu göstermiştir.
 Ekstraktaki başlıcayağ asitleri; araşidonik asit, linolenik asit, miristik asit, oleik asit,
palmitik asit, DHA ve EPA’dır.
 FTIR spektrumları, antimikrobiyel aktiviteleri artırabilen fonksiyonel grupların varlığını
doğrulamıştır. Bu nedenle, bu bulgular aynı zamanda MAE’nun geleneksel yöntemlere
alternatif bir ekstraksiyon tekniği olarak verimliliğini ve önemini vurgulamaktadır.
MALZEMELER VE YÖNTEMLER

 S. macrophylla tohumlarının hazırlanması: S. macrophylla Bu çalışmada kullanılan tohumlar Población, Claveria,


Misamis Oriental, Filipinler toplanmıştır. Kapsüller, tohumları toplamak için kırıldı. Bütün tohumlar güneşte kurutuldu,
havalandırılarak temizlendi, 100°C'de 24 saat fırında kurutuldu, toz haline getirildi ve 10mm’de elendi. Sadece elekten
geçen parçacıklar biyokütle olarak kullanıldı.
 Ultrasonik destekli n-heksan ekstraksiyonu: Ön işleme tabi tutulmuş toz tohumlar, daha önceki yapılan çalışmada
açıklanan deneysel prosedürler izlenerek n-heksan kullanılarak UASE'ye tabi tutuldu. Deney, Güney Filipinler Bilim ve
Teknoloji Üniversitesi Kimya Laboratuvarında 25°C oda sıcaklığında gerçekleştirildi. Deneylerin tasarımına göre değişken
ışınlama süresi ve güç ile her UASE çalışması 75mL hekzan, 50μm rezonans genliği, 60±5°C reaksiyon sıcaklığı 15 dakika
sonikasyon süresi ve 15g toz tohum ile yapılmıştır.
 MWP için kontrol kurulumu: Optimizasyon çalışmasından elde edilen sonuçları karşılaştırmak ve MWP'nin verimini
belirlemek için, kontrol deneyi olarak geleneksel bir ısıtma yapılmıştır. Kontrol deneyi için, toz haline getirilmiş S.
macrophylla tohum örnekleri bir fırında 60 ± 5°C'de 6 saat kurutulmuştur.
 Bio-yağ verim tayini: S. macrophylla tohumlarından biyo-yağ verimi yüzdesi dijital analitik denge kullanılarak belirlendi.
Yüzde verim, denklem kullanılarak hesaplandı. (%y: m1/m2x100)
 Ürün analizi: Mikrodalga ısıtma ve geleneksel fırında ısıtmadan kaynaklanan nem içeriği ve kül içeriği açısından toz
tohumların analizleri yapıldı. Hem mikrodalgadan hem de geleneksel olarak ön işlemden geçirilmiş tohumlardan elde edilen
biyo-yağlar, fonksiyonel gruplarda farklılıklar olup olmadığını karşılaştırmak için FT-IR spektroskopi analizine tabi tutuldu.
 İstatistiksel analiz ve modelleme: İstatistiksel analiz ve modelleme CCD (Merkezi kompozit tasarım) ile Design Expert
7.0 yazılımı kullanılarak yapıldı.
 Parametrik ve optimizasyon çalışmaları: Işınlama süresi ve
ışınlama gücü gibi literatüre göre önemli parametreler
kullanılarak mikrodalga ön işleminde (MWP) parametrik bir
çalışma yapılmıştır. Bu çalışmanın parametrik incelemesine
dayanarak değişkenlerin seviyeleri ve değer aralıkları belirlenip
(Tablo1) sonraki optimizasyon çalışmasında deney tasarımında
kullanılmıştır.

 Optimizasyon çalışmasında Design Expert 7.0 yazılımı


yardımıyla deney tasarımında yanıt yüzey metodolojisinin
CCD'si kullanılmıştır. Işınlama süresi ve gücü içeren tüm
çalışmaların kombinasyonları, CCD tarafından oluşturulan
deneysel tasarıma dayanıyordu. Deney, oda sıcaklığında (25°C)
gerçekleştirildi. Her çalışma için, 15g S.
macrophylla tohumlarının fırında kurutulmuş tozu, 2.45 GHz
frekanslı ve önceden belirlenmiş ışınlama süresi ve gücü
izlenerek bir mikrodalga fırının plakasına yerleştirildi. Daha
sonra, ön işleme tabi tutulan numuneler kurutucu içinde
soğutulmuştur. Şekil-1, ekstraksiyonun ön işlem deneysel
kurulumunu göstermektedir.
SONUÇLAR VE TARTIŞMA

48
1 . TOHUM KARAKTERİZASYONU
S. Macrophylla tohumlarının nem ve kül içeriği ve fiziksel görünümü
belirlenmiştir. S. macrophylla meyve kabuğu tohumları kahverengi oval
şekildeydi. Her bir bakla 0.2±0.1 g ağırlığındayken, her bir tohum 0.5 ± 0.1 g
ağırlığındaydı. Tohumların nem içeriği %6,1 ± 0,2 olarak belirlendi. S.
macrophylla tohumunun kül içeriği %10.9 ± 0.1 olarak belirlendi. S.
macrophylla tohumlarının karbon, hidrojen, nitrojen, kükürt ve oksijen yüzdesi
içeriklerinin sırasıyla 48.14, 6.40, 0.28, 0.03 ve 45.15 olduğu belirlendi.
2. MWP PARAMETRİK ANALİZİ
 Şekil-3a, 3 dakikalık ışınlama süresiyle değişen ışınlama güçlerinde üretilen 15 g mikrodalgada
önceden işlenmiş S. Macrophylla tohumlarından biyo-yağ verimini göstermektedir. Biyo-yağ verimi,
270 W ışınlama gücünde (%42.4) en yüksektir. Deney tasarımında, 270 W ışınlama gücünü merkez
değeri (seviye 0) olarak kullanılmıştır.
• Sabit ve değişken ışınlama süreleri olarak 270 W ışınlama gücünde, biyo-yağ verimi %43,5 verimle
6 dakikada en yüksek değerdedir. Deney tasarımında, 6 dakika ışınlama süresinin merkez değeri
(seviye 0) olarak kullanılmıştır.
3. MWP'YE TABİ TUTULAN TOHUMLARIN YÜZDE BİYO-YAĞ VERİMİ

 Tablo-2’de görüldüğü gibi, ağırlıkça %46 ile en yüksek biyo-yağ verimi, 8 dakikalık ışınlama
süresinde ve 270 W ışınlama gücünde elde edilmiştir; en düşük verim, ağırlıkça %39 ile 5 dakikalık
ışınlama süresi ve 180 W ışınlama gücünde elde edilmiştir. Bu, ön işlem sırasında ışınlama süresindeki
ve ışınlama gücündeki küçük bir artışın daha yüksek biyo-yağ verimi ile sonuçlanacağı anlamına
gelmektedir.
4. MWP'YE TABİ OLARAK BİYO-YAĞ VERİMİNİN MODEL UYUMU
 Yanıt yüzey metodolojisinin CCD'si MWP değişkenlerinden etkilenen S. Macrophylla tohumlarından biyo-yağ verimi yüzdesini tahmin
etmede en iyi uyumu ortaya koymuştur. Biyo-yağ verimi yüzdesi için modelin ANOVA sonucu Tablo-3’te gösterilmektedir.
 0.0001 model p-değeri, mikrodalgada önceden işlenmiş S. macrophylla tohumlarının biyo-yağ verimini tahmin etmede yüksek doğruluk
sağlayan oldukça önemli ikinci dereceden bir modeli gösterir. 0.0001 model p değeri, gürültüden kaynaklanan hatanın yalnızca %0,01
olduğu anlamına gelir. 0.35'lik uyum eksikliği F-değeri, uyum eksikliğinin saf hataya göre önemli olmadığını ve bu kadar büyük uyum
eksikliğinin gürültü nedeniyle ortaya çıkma ihtimalinin %79.1 olduğu anlamına gelir. Uyum eksikliğinin önemli olmadığını ve modelin
uygun olduğunu gösterir.
 R2; 0.96 değeri biyo-yağ verimi için regresyon modelinin tatmin edici ve gerçek veri ile tahmin edilen değerler arasındaki korelasyonun
yüksek derecede sergilediğin anlamına gelir. Ayrıca, üretilen modelin verilerin değişkenliğini açıklayabileceğine dair %96 kesinlik
olduğunu gösterir. Ayarlanmış belirleme katsayısı (Adj. R2) 0,93 değeri de yüksektir ve bu üretilen modelin gerçek ve deneysel değerlerin
korelasyonunu sunmada uygunluğunu destekleyebilir. %1,15'lik varyans katsayısı yüzdesi, modelin deneysel değerleri uydurmak için
yüksek hassasiyet ve güvenilirliğe sahip olduğunu gösteren verilerin yeterliliğini temsil edecek kadar düşüktü.
4. MWP'YE TABİ OLARAK BİYO-YAĞ VERİMİNİN MODEL UYUMU
 Biyo-yağ veriminin tahmin edilen değerleri, oluşturulan ikinci dereceden denklem kullanılarak belirlenebilir. Bu
denklem aynı zamanda terimlerin biyo-yağ verimini nasıl etkilediğini de gösterebilmektedir. B teriminden
(ışınlama gücü) farklı olarak, terim A (ışınlama süresi) önemli bulundu ve negatif bir sayısal katsayıya sahip, bu
da tek başına alındığında ışınlama süresinin artmasının verimde bir azalmaya neden olabileceği anlamına
gelmekte, ancak karesi (A2) başka türlü sonuçlanmıştır. Bu nedenle, model denklemi, A ve A2 terimlerinin iki zıt
katsayılarının genel etkisini belirlemek için bir 3D çizim kullanılarak daha fazla araştırılabilir. Genel sonuç,
ışınlama süresinin etkisinin (A ve A2 birleşik) biyo-yağ verimini önemli ölçüde artırdığını göstermiştir.
4. MWP'YE TABİ OLARAK BİYO-YAĞ VERİMİNİN MODEL UYUMU
 Tablo-4, gerçek değerlerin tahmin edilen değerlere yakın görüldüğünü göstermektedir, bu da model uygunluğunun
gerçek ve tahmin edilenler arasında yüksek derecede korelasyonlara sahip olduğu desteklemektedir.
 Şekil-5, deneysel çalışmaların gerçek ve tahmin edilen yanıtlarının tanısal grafiğini göstermektedir. Grafikteki veri
noktalarına göre gerçek değerler, gerçek ve tahmin edilen değerler arasında yüksek derecede bir korelasyonu ifade
eden düz çizgi ile temsil edilen tahmin edilen değerlere yakın konumlandırılır. Bu, model uygunluğunun güçlü ve
güvenilir olduğu anlamına gelebilir. Bu sonuç, yanıt yüzeyi kuadratik modelinin, ön işlem görmüş mikrodalgadan
biyo-yağ verimini tahmin etmek için en uygun model olduğu düşüncesini desteklemektedir.

UASE: 15 gr toz tohum, 15 dakika sonikasyon süresi, 75 mL hekzan, 50 μm rezonans genliği, 60 ± 5 ° C sıcaklık. Şekil 5 . MWP'den etkilenen gerçek ve tahmin
edilen biyo-yağ veriminin tanısal grafiği.
5 . MWP DEĞİŞKENLERİNİN BİYO-YAĞ VERİMİNE ETKİLERİ

 Şekil-4, ışınlama süresi arttıkça biyo-yağ veriminin arttığını göstermektedir. Bu sonuç, maruz kalma
süresinin arttırılmasının, hücre yapısının daha fazla parçalanmasını sağlayabileceğini açıkça
göstermektedir.
 Işınlama gücü ise biyo-yağ verimi üzerindeki önemli etkisini destekleyecek istatistiksel bir temele
sahip değildir. Yine de, Şekil-4 daha kısa sürede ışınlama gücündeki artışın biyo-yağ veriminin çok
az eklenmesiyle sonuçlandığını göstermektedir. Daha uzun ışınlama süresinde, ışınlama gücündeki
artış, biyo-yağ ürününde küçük ve önemsiz bir artışla sonuçlanmıştır. Bu sonuç, ışınlama gücü
etkisinin, ışınlama süresi ile karşılaştırıldığında önemli olmadığını göstermektedir.
6. MWP ARACILIĞIYLA BİYO-YAĞ VERİMİNİN OPTİMİZASYONU

 Sayısal optimizasyon, MWP yoluyla S. macrophylla tohumlarından optimum biyo-yağ verimiyle


sonuçlanabilecek iki çözüm önermiştir. İstenilen en yüksek çözüm seçildi ve üç kopya halinde
uygulandı. %43,3 ± 0,3 olan doğrulanmış veya gerçek biyo-yağ verimi, %0,8-1,8'lik hatası ile %43,8'lik
teorik verime yakındır (180 W'da 7 dakika).
 Yüzde hatası %5 kabul edilebilir hatanın altında olduğu için modelin geçerli olduğunu ve S.
macrophylla tohumlarından biyo-yağ verimini tahmin etmede yüksek derecede hassasiyete sahip
olduğunu göstermiştir. Bu sonuç, mikrodalgada ön işleme tabi tutulmuş tohumların biyo-yağ veriminin,
ışınlama süresi ve güç değerleri ile oluşturulan denklem kullanılarak belirlenebileceği anlamına gelir.
 Bu bulgu, yanıt yüzey metodolojisinin CCD'sinin, sonucun daha önceki araştırmalarda bulunan biyo-
yağ veriminden çok daha yüksek olmasına ve optimum koşulların oluşturulmasına yardımcı olduğuna
işaret etmektedir. Ayrıca, ultrasonikasyonda bir çözücü olarak hekzan kullanımının S.
macrophylla'dan biyo-yağ verimini önemli ölçüde artırabileceğini göstermektedir.
7. MWP'NİN GELENEKSEL YÖNTEMLE
KARŞILAŞTIRILMASI
 En iyi ön işlem yöntemini belirlemek için, tohumların geleneksel fırın işlemi, optimum koşullar
altında MWP ile karşılaştırılmıştır. 7 dakikada 180 W gücündeki MWP %43.3 ± 0.4; 60°C ve 6 saat
sürede geleneksel işlemden %37.9 ± 0.1 verimle MWP yöntemi üstünlük sağlamıştır.
 Bu sonuç, MWP'nin biyo-yağın UASE'sini destekleyebileceği anlamına gelmektedir. Mikrodalgada
ön işleme tabi tutulmuş S.macrophylla tohumlarının yüksek ekstraksiyon verimi, çözücü
ekstraksiyonunu daha da artıran ön işlemden dolayı hücresel membranın modifikasyonuna
bağlanabilir.
8. ÜRÜN ANALİZİ
 Ön işleme tabi tutulmuş S. macrophylla tohumlarının nem ve kül içerikleri analiz edildi. Kuru bazda
tozunun nem içeriği %4,8 ± 0,1, mikrodalga işlem yöntemi ile %3,4 ± 0,1'e düşürülmüştür. Bu sonuç,
tohumlar MWP'ye tabi tutulduklarında nemin hızlı ve verimli bir şekilde salınmasından
kaynaklanmaktadır.
 Benzer şekilde, kül içeriği MWP kullanılarak %10,8 ± 0,02'den %9,1 ± 0,4'e düşürülmüştür. Daha az
nem ve kül içeriği S. macrophylla tohumlarının kullanım amacına göre ateşleme ve yanma
problemlerini çözebildiğinden arzu edilmektedir.
 Mikrodalgada ön işlem görmüş ve geleneksel olarak işlenmiş tohumlardan ekstrakte edilen biyo-yağ,
her ikisinin de aynı fonksiyonel gruba sahip olup olmadığını belirlemek için FTIR analizine tabi
tutulmuştur. S. Macrophylla tohumlarından elde edilen biyo-yağın spektral özellikleri Şekil-6’da
gösterilmektedir.
8. ÜRÜN ANALİZİ

 Ekstrakte edilen biyo-yağların gerçek pikleri ve ilgili fonksiyonel gruplar


belirlendi. 3008.0cm-1[a] ve 3001.2cm-1[b]'deki absorpsiyon pikleri, alken
varlığını gösteren C-H asimetrik gerilmesinden kaynaklanmaktadır.
 2918.7cm-1[a] ve 2916.8cm-1[b]'de görünen pikler, alkil bileşiklerinin C-H
simetrik olmasından kaynaklanırken, 2847.3cm- 1[a] ve 2840.6cm-1[b] lipidlerden
C-H antisimetrik streç alkil grubundan kaynaklanmaktadır.
 1743.7cm-1[a] ve 1733.3cm-1[b]'teki absorpsiyon pikleri, ester karbonil grubunun
varlığını gösteren C=O gerilmesinden kaynaklanmaktadır.
 1465.1cm-1[a] ve 1461.2cm-1[b] 'de görünen pikler, metil esterlerin varlığını
gösteren C-H antisimetrik, 1375.2cm- 1[a] ve 1374.1-1461.2cm-1[b] pikleri ise
simetrik titreşimlerinden kaynaklanmaktadır.
 1231.3cm-1[a], 1227.2cm-1[b], 1161.5 cm-1[a] ve 1161.2cm-1[b] 'deki pikler, ester
gruplarının varlığını gösteren C-O germe titreşimine karşılık gelmektedir.
 Sonuçlar, geleneksel ve mikrodalgada ön işleme tabi tutulmuş tohumlardan
ekstrakte edilen biyo-yağlarda benzer fonksiyonel grupların mevcut olduğunu
göstermiştir; bu, ekstraksiyondan önce bileşiklerin hem MWP'ye hem de
geleneksel ön işleme tabi tutulmuş proseslere zarar vermediğini göstermiştir.
SONUÇ;
 Bu çalışmada, tüketilmeyen S. macrophylla tohumlarından elde edilen biyo-yağ veriminin UASE
öncesi MWP ile optimizasyonu araştırılmıştır.
 Sonuçlar, mikrodalga ön işleminin, klasik ısıtma yönteminde 6 saat yerine 7 dakikalık kısaltılmış
ön işlem süresinde % 43'lük optimum geri kazanımla biyo-yağ verimini önemli ölçüde artırdığını
göstermiştir.
 S. macrophylla tohumlarının ekstraksiyon işleminden önce MWP'si sırasında ışınlama
süresindeki artış, biyo-yağ verimini önemli ölçüde artırmıştır; ancak ışınlama gücünün biyo-yağ
verimi üzerindeki önemli etkisini destekleyecek istatistiksel bir temeli yoktur.
 Biyo-yağ ürününün FTIR spektroskopisinde, hem mikrodalgada hem de geleneksel olarak ön
işlemden geçirilmiş tohumlarda benzer fonksiyonel gruplar gözlenmiştir; bu biyodizel yakıt
üretimi için arzu edilen bileşiklerin varlığını gösteren alkanların, alkenlerin, esterlerin ve diğer
alkil ve karbonil gruplarının varlığını gösterir.
 Çalışma, S. macrophylla tohumlarının biyo-yağ üretimi için güçlü bir potansiyele sahip olduğunu
ve sıvı biyoyakıt ve kimya endüstrilerinin geleceği için büyük etkileri olduğunu göstermiştir.

You might also like