Download as pptx, pdf, or txt
Download as pptx, pdf, or txt
You are on page 1of 98

FARMAKOLOJİ

Öğr. Gör. Reyhan ÖZÇELİK


reyhan.ozcelik@kent.edu.tr

KAĞITHANE KAMPÜS 13. KAT

PAZARTESİ- TAKSİM KAMPÜS


Yunanca ‟pharmacon” (ilaç) ve ‟logos‟ (bilim) kelimelerinin

birleşmesinden oluşmuştur.

 İlaçların biyolojik sistemlerle etkileşmesini inceler. Böylece

hastalıkların teşhisi, tedavisi ve profilaksisi için gereken en uygun

ilacı saptar.

 İlaçların kökenleri, elde edilişleri, vücutta yaptıkları etkiler, yan

etkileri, zehirlenme durumları ve bunların tedavileri ile ilgilenir.


 İlaçlar hakkında ilk yazılı bilgilere Ebers

papirüslerinde M.Ö. 1550 rastlanmaktadır. (800

reçetelik ve tanımlanan 700 ilaç)

 Sümer ve Mısırlılar’a ait kalıntılarda, ilaç olarak

kullanılan bitkilerle ilgili kayıtlara rastlanmaktadır.


 İlaçlar ya doğal kaynaklardan elde edilir, yada sentetik olarak hazırlanırlar.

Ancak günümüzde daha ekonomik olması açısından doğal kaynaklı ilaçların

pek çoğu sentetik yada yarı sentetik olarak üretilmektedir.


 İlaç Fransızca drog kelimesinden türetilmiştir.

 Drog ilaç hammaddesi anlamına gelir.

 Droglar hastaların kolayca alabilecekleri ve kendilerinden beklenen

yararı gösterebilecekleri farmasötik işlemlerle farmasötik şekillere

sokulurlar.
İlaç iki kısımdan meydana gelir;

1)Etkin madde (drog): Canlıda fizyolojik etki gösteren bir veya birkaç kimyasal maddeler karışımıdır.

2)Taşıyıcı (sıvağ): Etkin maddenin hasta tarafından kolay alınabilmesi veya iyi doze edilebilmesi için katılan

fizyolojik etkisi olmayan kimyasal maddelerdir.

(glikoz, parafin, gliserin gibi)


Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nun tanımı;

Fizyolojik sistemleri veya patolojik olayları kullananın yararı için değiştirmek veya incelemek amacıyla

kullanılan yada kullanılması öngörülen bir madde ya da ürün.

İlaçlar tıpta hastalıkların;

ÖNLENMESİ yada TEŞHİSİ, yada TEDAVİSİ için kullanılan maddelerdir.


 Semptomatik (Palyatif) tedavi
İlaçlarla hastalığın nedenini ortadan kaldırmadan bulgu ve belirtilerini gidermek için yapılan tedavidir. Örnek:
Tonsillitte yükselen vücut sıcaklığının, ateş düşürücü ile düşürülmesidir.
 Radikal (Rasyonel) tedavi
İlaçlarla hastalığın nedeninin tamamen ortadan kaldırılmasına, “radikal tedavi” denir . Örnek: Tonsillitin
antibiyotik ile tedavi edilmesidir.
 Profilaktik (koruyucu) tedavi
Hastalıklardan korunmak için yapılan uygulamadır. Örnek: aşı uygulamaları, bazı ameliyatlarda ameliyat öncesi
antibiyotik verilmesi vb.
 İkame (Yerine koyma) tedavi
Vücutta eksikliği görülen maddelerin eksikliğini gidermek için yapılan tedavidir. Örnek: Demir eksikliği
anemisinde, hastaya uygun yollardan demir (Fe) içerikli ilacın verilmesi.
İLAÇLARIN ADLARI

Genel adı (= jenerik ad): WHO tarafından standardize edilen, tıp, eczacılık, sağlık ile ilgili öğrenimde

yayınlarda iletişimde kolaylık sağlanması (ör. Parasetamol)

Kimyasal adı: Uluslar arası Kimya Birliği’nin saptadığı-kimyasal yapıyı tanımlayan ad (ör.

Asetaminofen )

Ticari adı (= müstahzar, marka adı): Firmaların kendi ürünlerine verdikleri özel isimler (ör. Calpol)
Farmakovijilans

 1957- 1961 Talidomid faciası

 Dr. William Mc Bride (Australia)

 46 ülkede > 10,000 fokomelik bebek


YENİ İLAÇ GELİŞTİRME BASAMAKLARI

Sentez

Faz 0: Klinik Öncesi İncelemeler (tarama testleri)

Öngörülen etkinin araştırılması ve aynı zamanda maddenin terapötik indeksi,

farmakokinetik özellikleri ve toksisitesinin araştırılması

 Kültür

 İzole organlar

 Deney hayvanları
Klinik Denemeler

Faz 1 : 20- 80 sağlıklı gönüllüde yapılır. Bu fazda ilaç artan dozlarda verilerek insanın

dayanabilirliği (tolerabiliritesi), ilacın güvenirliği, güvenli doz aralığı, insandaki farmakokinetiği

ile plazma düzeyi ve farmakodinamik etki arasındaki ilişkiler saptanır,

Faz 2 : Yaklaşık 200 kişide (hastalığı bulunan) yapılır. İlacın optimal dozu, terapötik doz aralığı,

terapötik etkinin derecesi ve yan tesir profili saptanır),


Faz 3 : Büyük özne gruplarında (250-1000 veya daha fazla kişi) ilâç güvenliği ve etkililiğine ait

başlıca çalışmalar yapılarak yarar-risk ilişkisi ortaya çıkarılır.

Faz IIIA, III. dönemin başlangıcından yeni ilâcın ruhsatlandırılıp pazarlanması için ilgili resmi

kuruluşla yapılan yeni ilâç başvurusuna kadar geçen süreyi ve dolayısı ile bu başvurunun dosyasına

giren Faz III çalışmalarının yapıldığı süreyi kapsar. Faz IIIB, başvurudan sonra ilâç pazarlanana

kadar Faz III çalışmalarının yapıldığı süreyi kapsar.


FAZ 4: Ruhsatlandırma ve Pazarlama Sonrası Denemeler

Klinik ilâç geliştirmenin pazarlama sonrası fazı: Genellikle piyasadaki diğer ilâçlarla ekonomik

maliyet ve yarar değerlendirilmesi yapılır. İlâca ait yeni endikasyonların, yeni veriliş yollarının

belirlenmesi ve yeni yaş grubuna uygulanıp uygulanmayacağı ile ilgili durumlarda Faz II ve Faz III

çalışmalar tekrarlanır.

Bir ilacın sentezinden ruhsatlandırılmasına kadar genellikle 6-10 yıl süre gerekmektedir.
İLAÇLARIN FARMASÖTİK ŞEKİLLERİ

İlaç etken maddeleri çeşitli yardımcı maddelerle karıştırılarak insana kolayca uygulanabilen

şekillere sokulur, bunlara farmasötik şekiller denir ve 2 grupta toplanır.

 Katı farmasötik şekiller

 Sıvı Farmasötik şekiller


Katı Farmasötik Şekiller

Ağızdan alınanlar

Tablet – Toz halindeki ilaçların çeşitli bağlayıcı maddelerle karıştırılarak özel makinalarda

sıkıştırılması ile elde edilir. Silindir, disk veya mercimek şeklinde olabilir. Mide-barsak

kanalında su alıp şişerler ve dağılırlar (disintegrasyona uğrarlar). Köpüren (efervesan) tablet ve

çiğneme tableti gibi şekilleri de vardır.


Draje – Tabletlerin şeker, çikolata gibi maddelerle kaplanması sonucu elde edilirler. Böylece alınmaları

daha kolaylaştırılmış olur.

Kapsül: – Lezzet ve kokuları hoşa gitmeyen katı ve sıvı ilaçların kolay alınmasını sağlayan zeytin veya silindir
şeklinde jelatin muhafazalardır. Mide asidinden veya enzimlerinden bozulan ilaçlar keratin veya mide
sindirimine dayanıklı başka maddelerle kaplanmış kapsüller halinde hazırlanırlar, bunlar barsakta açılır ve
barsak kaplamalı kapsüller adını alırlar.
Kaşe: – Lezzet ve kokuları hoşa gitmeyen ilaçları koymak için hazırlanmış, nişastadan yapılan yassı
silindirik şekilli muhafazalardır. Örn.: Gripin

Toz – Sentetik veya doğal kaynaklı çeşitli ilaçlar toz haline getirilerek kaşık veya diğer ölçeklerle ağızdan
alınırlar.

Pastil: – Ağız içinde bekletilerek eritilen, genellikle ağız boşluğundaki hastalıkların tedavisinde kullanılan
bir ilaç şeklidir
Diğer Yollardan

Supozituvar: – Rektuma uygulanmaya özgü, kakao yağı, hidrojenlenmiş bitkisel yağ veya gliserin-jelatin-su

karışımı gibi oda sıcaklığında katı, vücut sıcaklığında eriyen sıvı yağlar ile hazırlanan koni şeklindeki farmasötik

şekillerdir.

Ovül: – Kadınlarda vajinaya uygulamak üzere hazırlanmış supozituvarlara benzeyen farmasötik şekillerdir.
Transdermal terapötik sistem (TTS): – Etkili maddenin bir flaster içine yerleştirilmesiyle hazırlanan

farmasötik şekillerdir. Göğüs ya da kulak arkasına yapıştırılarak ilacın ciltten absorbsiyonu sağlanır.

Nicotinell®TTS

Türkiye ilaç piyasasında da bulunur.

Etkin madde olarak nikotin içerir.


Sıvı Farmasötikler

Solüsyon: Etkin maddelerin su veya başka bir çözücüde çözülmesi suretiyle elde edilir.

Ağız içine uygulanan şekline gargara denir.


Enjeksiyonluk Solüsyon: – Vücuda enjekte edilmeye özgü steril ve izotonik veya hipertonik solüsyonlardır. Yağlı

solüsyonlar intravenöz olarak veya cilt altına enjekte edilmezler. Çözelti halinde çabuk bozulan ilaçlar steril ampul

veya küçük şişe içinde kuru toz halinde hazırlanırlar. Kullanılacakları zaman steril çözücü ilave edilerek uygulanırlar.
Süspansiyon ve Emülsiyon: – Birbiri içinde çözünmeyen iki fazlı sistemlerdir. Emülsiyonlarda her iki faz da sıvı,

süspansiyonlarda ise bir faz sıvı, diğer faz katıdır. Süspansiyon, katı ilaçların bir sıvı içinde ufak partiküller halinde dağılması

suretiyle elde edilir.

Şurup: – %60 dan fazla şeker içeren sıvı preparasyonlardır. Şeker miktarları yüksek olduğundan içlerinde bakteri veya

mantarlar üreyemez. Yalnız diabetli hastalarda bu konu dikkate alınarak diyet ayarlanmalıdır. % 64 şeker içeren şuruba basit

şurup adı verilir.


Damla: – Ufak hacimde verilen ve damla saymak suretiyle kullanılan solüsyonlardır. Ağızdan kullanılabilir, ayrıca

göz damlası burun ve kulak damlası gibi dıştan kullanılan şekilleri de vardır.

Merhem (Pomad): – Etkin maddelerin vazelin, lanolin gibi sıvağlar ile karıştırılması suretiyle hazırlanan,

dışardan sürülmek suretiyle kullanılan preparasyonlardır.


Lavman: – Rektal yolla kullanılan solüsyon veya süspansiyonlardır. Küçük hacimde olanlara enema

adı verilir.

Aerosol: – İnhalasyonla uygulamaya özgü preparatlardır. Özel solventler içinde hazırlanırlar.


İlaç Uygulama Yerleri

İlaçların belirli bir yerde etki gösterebilmesi için orada belirli bir konsantrasyonda bulunması gerekir.
Bu konsantrasyona Minumum Etkin Konsantrasyon (MEK) denir. İlaç verilirken miktarları ve
uygulama yerleri o şekilde saptanmalıdır ki, aktif madde etki yerine MEK de ulaşabilsin.

İlaçların uygulama yerleri, ilacın verilmesiyle elde edilecek amaca göre iki gruba ayrılır;

 Lokal

 Sistemik
Epidermal Uygulama

 Çeşitli cilt hastalıklarının tedavisinde, ilaçlar merhem (pomat), krem,

solüsyon, süspansiyon, losyon, pudra (toz) ve pat (macun) şeklinde

uygulanabilirler.

 Cilt lipidde çözünür olmayan maddelere karşı geçirgen değildir.

 Ciltteki patolojik olay epidermisin derin tabakalarında, dermis veya cilt

altında ise ilacı sistemik olarak oral veya enjeksiyonla vermek gerekir.
İntrakutan Uygulama

 Lokal anestezik ilaç uygulaması gibi durumlarda uygulanan kullanımı kısıtlı bir uygulama

şeklidir. Uygulanan solüsyonların hacmi 0.1 ml’yi geçmemelidir.


Konjuktiva Üzerine Uygulama

 Göz veya göz kapaklarının konjuktival kısımlarındaki infeksiyonların tedavisinde, çeşitli amaçlarla

gözde miyozis veya midriyazis gibi lokal etkiler oluşturmada, göz içi basıncını düşürmede veya

diğer bazı lokal etkiler oluşturmak amacı ile konjonktivaya uygulanırlar.

 Göze uygulanan oftalmik preperatlara “kolir” adı verilir ve steril olarak uygulanmalıdır.
Kulak İçine Uygulama ( Otik )

 Glukokortikoidler, antihistaminikler, antibiyotikler, kulak içine damlayla

uygulanmalıdır.

Burun boşluğu içine ( intranazal ) Uygulama

 Burun mukozası ve paranazal sinüs hastalıklarında antibakteriyel, vazokonstriktör, antiinflamatuvar

veya lokal anestezik ilaçlar bu yolla uygulanır.

 Öte yandan oksitosin, vazopresin ile GnRH analogları çözelti veya toz halindeki preparatları sprey

şeklinde buruna püskürtülerek sistemik etki için kullanılır.


İntratekal Uygulama

 İlaçların subaraknoid boşluğa enjeksiyon yolu ile uygulanmasıdır.

 Uygulama 3. ve 4. lumbal vertebralar arasındaki aralıktan kalınca ve uzun bir iğne ile girilir. Enjekte

edilecek solüsyonun hacmine eşit hacimde serebrospinal sıvı dışarı çekildikten sonra enjeksiyon

yapılır. Lokal anestezik solüsyonlar (spinal anestezi) bu yolla uygulanabilir.


İntravajinal Uygulama

 Vajina ve uterus serviksinin iltihaplarında ilaçlar vajinal tablet, vajinal süpozituvar (ovül), vajinal krem ve jel

gibi çeşitli farmasötik şekillerde vajina ve uterus serviksine uygulanabilirler. Bu tür preperatlarda çoğunlukla

uygulama için bir aplikatör bulunur.


İntraartiküler Uygulama

 Bazı eklem iltihaplarında kortikosteroidler ve antibakteriyel ilaçlar

solüsyon ve süspansiyon şeklinde eklem içine enjekte edilebilir .


Rektum veya Kolon İçine Uygulama

Anüs ve rektumun yüzeyel hastalıklarında (hemoroid, anal fissür, polip vb.) ilaçlar lokal etki sağlamak

için supozituvar, lavman (enema) veya merhem şeklinde uygulanır.

Rektuma ilaç uygulama yetişkinlerde 1. veya 2.


el parmağı ile uygulanırken çocuklarda 5. el
parmağıyla uygulanır.
Enteral Uygulama

İlacın sindirim kanalı (mide barsak kanalına) verilmesi ve böylece bu kanadan mukozal

absorbsiyona bırakılması demektir. Bu yolla ilaç uygulaması üç şekilde yapılır;

 Oral yoldan ilaç uygulaması (ağızdan, per os)

 Sublingual (dilaltı) ve bukkal ilaç uygulama

 Rektal ilaç uygulama


Oral yoldan ilaç uygulaması (per os, p.o., per oral)

 İlacın ağızdan yutulmak suretiyle alınması şeklindedir. En sık kullanılan ilaç veriliş yöntemidir.

Kolay, güvenilir ve ekonomik bir yöntemdir.

 Özellikle uzun süreli ilaç kullanımında pratiktir ve hasta uyunç problemi oluşturmaz.

 Fizikokimyasal özellikleri nedeniyle bu yolla verildiklerinde absorbe edilmeyen veya mide barsak

kanalında yıkılarak etkinliğini yitiren ilaçlar bu yolla verilemezler.

 Ayrıca bulantı kusması olan veya bilinci yerinde olmayan hastalara bu yolla ilaç verilmez. Oral

yoldan ilaç verilirken karşılaşılan en önemli sorun biyoyararlanımdır.


Sublingual veya bukkal uygulama

 Dil altı veya yanak mukozasına ilaç uygulamak yolu ile sistemik etki elde edilebilir. Ağız mukozası lenf

ve kan damarlarından son derece zengin olduğu için bu şekilde alınan ilacın karaciğerden geçmesi

gerekmeyeceğinden hızla sistemik dolaşıma geçer ve etki gösterir.

 Ayrıca ilaç mide barsak kanalı ve/veya karaciğerden ilk geçiş etkisinden de kurtulacaktır. Presistemik

eliminasyona fazla uğrayan ilaçlar bu şekilde uygulanır.


Rektal uygulama

 İlaçlar rektuma ya lokal ya da sistemik etki oluşturmak için kullanılırlar. Sistemik etki için rektal yolla

ilaç uygulaması genellikle bebeklerde veya bulantı-kusma hallerinde ya da mideyi tahriş eden ilaçların

verilmesi için kullanılabilir.


Parenteral Uygulama

 Gastrointestinal kanaldan emilmeyen veya

burada yıkıma uğrayan ilaçlar parenteral yolla

uygulanabilir. Öte yandan ağızdan ilaç alamayan

hastalarda ve hızlı etki istenilen durumlarda ilaç

bu yolla uygulanabilir.
 Parenteral yolla uygulanan ilaçlarda biyoyaralanımın tam olduğu (% 100) kabul edilir.

 Ancak bu yolla ilaç uygulamanın bazı güçlükleri vardır;

 Uygulamayı yapacak sağlık personeline ihtiyaç, acı veren bir uygulama olması, parenteral

dozaj şekilleri genellikle daha pahalıdır.


İntravenöz enjeksiyon (IV)

 En çok başvurulan damar içi ilaç uygulama yöntemidir.

 Biyoyararlanım tamdır.

 Acil etki istendiği zaman veya ilaç biyolojik membranları geçemeyen bir kimyasal yapıya sahipse tercih

edilen bir uygulamadır.

 İntravenöz uygulamada ilaç, birkaç dakikalık süre içinde yavaş olarak enjekte edilmelidir
Subkütan injeksiyon (SC)

 Subkütan enjekte edilen solüsyonlar buradan gevşek yağ doku içinde yayılıp absorbe edilirler.

 Ciltte gerilme ve ağrı oluşturmaması için en fazla 2 ml ilaç bu yolla enjekte edilebilir .
İntramuskuler (kas içi) enjeksiyon (IM)

 İlaçların kas içine uygulanmasıdır ve genellikle gluteal veya gerektiğinde deltoid kasa ya da vastus

lateralise injeksiyon yapılır.

 Kas içine injekte edilen ilaç hacmi 5 ml’yi geçmemelidir. Ancak 10 ml’lik bir solüsyon ikiye

bölünerek sağ ve sol kalçaya uygulanabilir.

 Doku içine uygulamada absorpsiyon hızını kısıtlayan en önemli faktör ilaç uygulama bölgesinden

geçen kan akım hızıdır.


İntramuskuler enjeksiyon (IM)
Transdermal İlaç Uygulama
 İlacın sistemik etki göstermesi için cilt üzerine uygulanmasıdır. Bu şekilde ilaç uygulamasıyla ilaç
karaciğere uğramadan doğrudan sistemik dolaşıma geçeceğinden ilk geçiş etkisi görünmez.
 Transdermal uygulamaya özgü sabit hızda ve sabit süre boyunca ilaç salıveren farmasötik şekillere
denir. Birkaç tabakadan oluşmuştur; ilaç sıvı veya jel bir taşıyıcı içinde süspansiyon halinde ve
“rezervuar” denen bir kısım içindedir.
 Skopolamin, nitrogliserin, klonidin, östrojen ve testosteron bu yolla uygulanır.
İnhalasyon Yolu İle İlaç Uygulama

 Alveollerin çok geniş bir yüzey alanına ve son derece geçirgen bir epitel membranına sahip olup akciğer

kan akım hızı çok yüksektir. Bu nedenle inhalasyon ile uygulanan bir ilaç çok hızlı absorbe edilebilir.

 Aerosol inhalasyon yolu ile uygulanan bir dozaj formudur.

 Aerosoller genellikle ilacı belli bir basınçta tutan ve inhalatör denen özel alüminyum kutular içinde

bulunurlar ve ağza tatbik edilerek ilacın solunum yollarına geçmesi sağlanır.


FARMAKOKİNETİK

Vücudun ilaca ne yaptığını inceler.

 Absorbsiyon

 Dağılım

 Metabolizma

 Eliminasyon
ABSORBSİYON
 Organizmaya herhangi bir yoldan alınan ilacın etkisini gösterebilmesi için bulunduğu yerden

emilip kan ya da lenf dolaşımına karışarak hedef organdaki reseptörüne ulaşması gerekmektedir.
İlaç Absorbsiyonunu Etkileyen Parametreler;

I- İlaçla ilgili bazı faktörlere

II- Veriliş yeri ile ilgili bazı biyolojik faktörlere bağlıdır


İlaçla İlgili Faktörler

Molekül Büyüklüğü

 İlaçların molekül büyüklüğü ile absorpsiyon hızları ters orantılı bir ilişki gösterir.

 Yani molekül büyüklüğü arttıkça absorpsiyon yavaşlar. Molekül büyüklüğü azaldıkça

absorpsiyon hızlanır.
Lipofilik

 Farmakolojik açıdan maddeler lipofilik ve hidrofilik olmak üzere ikiye ayrılır.

 Lipofilik demek, yağda çözünür demektir. Hidrofilik ise suda çözünür anlamına gelir.

 Lipofilik olan, yani yağda çözünen maddeler lipid yapıdaki membranları kolaylıkla geçerlerken; hidrofilik

olanlar, yani suda çözünen maddeler lipid membranı daha az geçerler.

 İlaçların iyonize olma dereceleri membrandan geçiş ile ters orantılıdır


Farmasötik Şeklin Fiziksel Özelliği

 Sıvı ilaçlar genellikle katı olanlardan daha hızlı emilirler.


 Sıvı formlar arasında da farklar olabilir. Katı formların vücuda absorbe edilebilmesi için bazı aşamaları
geçirmesi gerekmektedir;

Disintegrasyon: Uygulanan katı farmositik şeklin bütünlüğünü kaybetmesi, yani ufak parçacıklara
ayrılmasıdır.
Dissolüsyon: Ufak parçacıklara ayrılan ilaç molekülünün absorbe edileceği yüzeye ulaşabilmesi için mide-
barsak sıvısı içinde bir miktar çözünmesidir
İyonizasyon

 Ortamın pH sının düşmesi ile asidite artar, zayıf asit ilaçların non-iyonize olan kısmı artar ve
absorbsiyonu kolaylaşır.

pH = 7.0 nötr

pH > 7 bazik

pH< 7 asidik

 Asit madde asit ortamda çevreye hidrojen iyonu veremediği için iyonlaşamaz. Yani noniyonize = lipofilik

olarak bulunur ve absorbsiyonu yüksektir.

 Bazik madde bazik ortamda ise non-iyonizedir ve absorbsiyonu yüksektir.


İYON TUZAĞI

 Pasif difüzyona uygun bir membranla ayrılmış olan iki ayrı vücut kompartmanında dağılan bir maddenin her

bir kompartman içinde denge halindeki konsantrasyonu; eğer kompartmanlar arası pH farkı mevcutsa eşit

değildir. Çünkü madde iyonize olduğu kompartmanda daha fazla birikir.

 Yani asidik maddeler bazik ortamda, bazik maddeler ise asidik ortamda konsantre olurlar. Buna iyon tuzağı

nedir.
Vücut sıvıları pH

Vajinal sekresyonlar 3.7

Kan 7.4

Prostat sıvısı 7.0

Mide içeriği 2.2

Jejenum 7.75

Anne sütü 7.0

İdrar 5.5
 İyon tuzağından en fazla faydalanılan durum ilaç zehirlenmeleridir.

 Örneğin asit bir madde ile zehirlenmede idrar alkali yapılır. Böylelikle tübüler sistemde asit maddenin

iyonizasyonu artırılmış olur. Yani asit madde tübüler sistemde hidrofilik olarak bulunur. Hidrofilik olduğu

içinde vücuda reabsorbe edilemez ve idrarla vücuttan atılır.


Veriliş Yeri İle İlgili Biyolojik Faktörler

Doku Perfüzyonu

 Kanlanma azaldıkça absorbsiyon hızı azalır.

 Şok, hipotansiyon, konjestif kalp yetmezliği, arter tıkanıklığı gibi durumlarda dokud kanlanmanın

azalması ilaçların absorbsiyon hızını azaltır.


Yüzey Genişliği

 İlaç ne kadar geniş yüzeye uygulanmış ve bu yüzey ne kadar geçirgen ise absorbsiyon hızı o kadar fazladır.

İlacın Absorbsiyon Alanı İle Temas Süresi

 Mide boşalmasını geciktiren durumlar (yağlar, sıcak besin, katı besin, hastalıklar) absorbsiyonu azaltır.
 Diyarede bağırsaktan geçiş hızlanır ve absorbsiyon azalır.
Biyoyararlanım

 Absorbsiyon gerektiren genellikle oral yoldan uygulanan bir ilacın içindeki aktif maddeyi ne
hızda ve ne oranda kana verdiğidir.

 BY’nin %100 kabul edildiği tek yol IV enjeksiyondur. Uygulanan dozun tümü sistemik
dolaşıma geçer.
Enterohepatik Siklus

 Oral yoldan alınan ilaçlar, barsaktan emildikten sonra vena porta aracılığı ile karaciğere ulaşır sonra

metabolize edilir ve safra yolları ile ince barsağa atılır. Burdan bir kısmı feçesle dışarı atılırken bir kısmı

da tekrar emilerek karaciğere ulaşır.


İlk Geçiş Etkisi

 GİS mukozasından emilen ilaç molekülleri kapillerlerden portal dolaşıma girerler ve portal dolaşım içinde

karaciğerden geçerken çoğu ilaç burada yıkılır ve ilaç mokeküllerinin tümü sistemik dolaşıma (vena cava

inferior) ulaşamaz. Bu olaya ilk geçiş etkisi denilir. Bu tip ilaçlar KC’den geçmeyi gerektirmeyen yollardan

(parenteral, sublingual) kullanılırsa bu sakıncadan kurtulur.

 Örn: aspirin, narkotik analzejikler.


Absorbsiyonun Kinetiği

Absorbsiyonun kinetiğini saptamada iyi yol, bir ilacın zamana karşı konsantrasyon grafiğini / eğrisini

çizmektir. Bu grafiği çizebilmek için, herhangi bir ilaç uygulandıktan sonra belirli zaman aralıklarında kan

örneği alınarak, ilacın bu zamanlardaki plazma konsantrasyonu saptanır. Bu elde edilen konsantrasyon değerleri

ile bir eğri çizilir ve bu eğriye konsantrasyon – zaman eğrisi denir.

Konsantrasyon profilini gösteren bu eğri, ilacın veriliş yoluna ve dozuna göre de değişiklik gösterir.
Konsantrasyon – zaman eğrilerinin matematiksel olarak değerlendirilmesinde ve karşılaştırılmasında farmakokinetik olarak 3
parametre kullanılmaktadır:
Tmax: İlaç uygulandıktan sonra absorbsiyon hızı = Eliminasyon hızına eşit oluncaya kadar, yani kandaki ilaç
konsantrasyonu maksimuma ulaşıncaya kadar geçen süreye denir.
Cmax: İlacın kanda ulaştığı maksimum konsantrasyondur.
Eğri Altındaki Alan (EAA): İlaç konsantrasyonunun zamana karşı çizdiği tüm eğrinin altında kalan alandır.
Oral uygulamada, ilk önce kandaki ilaç konsantrasyonu artar. Çünkü absorbsiyon hızı, eliminasyon hızından
fazladır (İlaç absorbe edilirken aynı zamanda da elimine edilir, eliminasyon ilaç kanda belirir belirmez, yani
sıfırıncı anda başlar). Bir süre sonra absorbsiyon hızı eliminasyon hızına eşit olur. (İlacın kan konsantrasyonu
arttıkça eliminasyon hızı artar) Bu durumda eğri tepe noktasına ulaşır. Bu noktadan sonra ilacın absorbsiyon
hızı azalır (çünkü bu zamana kadar ilacın büyük bir kısmı absorbe edilmiştir). Sonuçta eliminasyon hızı
absorbsiyon hızından daha büyük olur ve eğri giderek iner.
DAĞILIM
 İlaçların vücutta dağılımı; ilacın kan dolaşımından hücreler arası alana veya hücre içi sıvıya geçmesidir.

İlaçların vücutta dağılımı eşit değildir. Bazı ilaçların belli doku ve organlara karşı özel ilgisi vardır.

 İnterstisyel sıvıya geçiş, organın veya yapının içinden geçen kan akımının hızına göre değişen hızda olur (Örn:

kalp, akciğerler, böbrekler, karaciğer gibi fazla kanlanan organlara geçiş hızla, yağ, cilt, kemikler ve iskelet kası

gibi az kanlananlara geçiş yavaş olur).


Dağılım Hızı
İlaç veya doku ile ilgili bazı faktörlere bağlıdır;

 Difüzyon Hızı: Lipofilik ve küçük moleküllüler fazla

 Doku Perfüzyon Hızı : Dokudan geçen kan akım hızıdır. Fazla kanlanan dokuya geçiş hızlıdır.

 Plazma Proteinlerine Bağlanma : Bağlanma arttıkça geçiş hızı azalır.


Her ilaç için plazma proteinine bağlanma oranı farklı olup o ilaç

için karakteristik bir özelliktir.

Plazma proteinlerine bağlanma ilaç için bir anlamda depo görevi

yapar.

Albumin: Asidik ilaçlar bağlanır.

Normal sağlıklı yetişkinde albumin miktarı 4 g/100ml iken gebelik,

yaşlılık, ileri derecede böbrek yetmezliği ve karaciğer hastalıkları

(örn. Siroz) gibi durumlarda yoğunluğu azalabilir.

Lipoproteinler

Kinidin ve tetrasiklin
Plazma proteinlerine bağlı ilaç;

 Farmakolojik olarak inaktiftir.

 Vücut membranlarını aşamaz.

 Dolayısı ile diğer vücut sıvılarına geçemez, dağılan ilaç serbest ilaçtır.

 Glomerüler filtrasyona uğrayamaz.


İlaçların Santral Sinir Sistemine Geçişi

 Beyin, ilaç etkisine karşı kendini koruyacak bir yapıya sahiptir (kan- beyin engeli).

 SSS’ni etkileyen ilaçlar kural olarak fazla lipofilik bileşiklerdir.

 Beyin dokusunun ve menenjlerin infeksiyonu (ensefalit, menenjit), beyne radyoterapi uygulanması,

yüksek konsantrasyonda alkol gibi etkenler kan beyin bariyeri gevşetirler ve kapillerlerin

permeabilitesini arttırırlar.
Sekestrasyon

 İlaçların dokularda bazı hücre içi veya hücre dışı yapılara sıkı şekilde bağlanmalarıdır.

 Kısa ve çok kısa etki süreli barbitüratlar : SSS’de ve yağ dokusunda

 Mepakrin; KC de yüksek oranda birikir

 Tetrasiklinler: Kalsiyumla şelasyon yaparak kemik ve dişlerde


Redistribüsyon (Yeniden Dağılım)

 Lipidlerde çözünürlüğü yüksek maddeler alındıklarında , başlangıçta beyin, kalp, böbrek gibi fazla kanlanan

dokularda toplanırlar. Daha sonra daha az kanlanan yağ dokusu, kas dokusu gibi dokulara çekilip toplanırlar.

 Redistribüsyon ilaçların etki yerlerinden uzaklaşmasına ve etkinin sona ermesine neden olur.

 Tiyopental gibi kısa süreli anestezik


İLAÇLARIN BİYOTRANSFORMASYONU (METABOLİZMA)

 İlaçların enzimlerin etkisi ile kimyasal değişikliklere uğramasına biyotransformasyon denilir.

 Biyotransformasyon sonucu ilaçlar genellikle daha az etkili veya etkisiz bileşikler haline getirilir. Bu

yüzden biyotransformasyona, biyoinaktivasyon veya detoksikasyon da denilir.


Enzimatik Olay Türleri
I- Oksidasyon
II- Redüksiyon Birinci Faz (Faz 1) Reaksiyonları
III- Hidroliz (Kopma)

İkinci Faz (Faz 2) Reaksiyonları: Konjugasyon


( Glukronik asidle konjugasyon, N-metilasyon, O-metilasyon, N-asetilasyon, Sülfat ile konjugasyon, Glutatyon ile
konjugasyon, Aminoasidle konjugasyon)

Üçüncü Faz (Faz 3) Reaksiyonları : Transport proteinleri ( örn. P-glikoproteinler ) aracılığı ile gerçekleşir
Enzim İndüksiyonu

 İndüksiyon enzim sentezinde artma şeklinde olur. Buna bağlı olarak bu enzimle metabolize olan ilacın

biyotransformasyonu artar. Böylece düzeyi de azalır. Bir diğer olasılıkda enzimatik yolun değişmesidir.

 Fenitoin, karbamazepin

Enzim İnhibisyonu

 İndüksiyonun tersine, enzim inhibisyonu hızla oluşur. Buna bağlı olarak kan düzeyi hızla yükselir ve ana

molekülün farmakolojik etkileri artar.

 Greyfurt suyunun içilmesinin ardından, felodipin ve terfenadin metabolizması güçlü bir şekilde inhibe olur.
İLAÇLARIN ATILIMLARI

 İlaçların atılımlarında böbrek en önemli yoldur. Karaciğer ayrıca ilaçların atılmasında en önemli ikinci

yoldur ve bazı ilaçlar karaciğer tarafından safra yoluyla atılır. İlaçların diğer atılım yolları arasında akciğer

(örn. inhalasyon anestetikleri, alkol), ter, süt ve salya sayılabilir.


Klerens/Klirens

Birim zamanda ilaçtan arınan sanal plazma hacmidir (ml/dak). Klerens eliminasyonla ilgili bir ölçüt olup işlemin

gerçekleştiği organa bağımlıdır.

Renal klerens: Birim zamanda herhangi bir ilaçtan böbrekler aracılığı ile temizlenen sanal plazma hacmidir.

Hepatik klerens: İlacın KC’de metabolize olması veya safraya itrahı sonucu birim zamanda ilaçtan arınan sanal plazma

hacmidir.
Vücutta metabolize edilen ilaçlar çeşitli şekillerde atılırlar :

1. Karaciğerden safra içine atılım : Bazı ilaçlar ve bunların metabolitleri karaciğer hücreleri tarafından safra içine

atılarak feçes içinde itrah edilirler.

Safra yoluyla pasif difüzyonla itrah edilen ilaçlar, genellikle polar, iyonize ve büyük moleküllerdir. Safra yoluyla

barsağa atılan ilaçların bir kısmı mikroorganizmalar tarafından hidrolize edilir. Serbest hale gelen ilaç, tekrar reabsorbe

edilerek enterohepatik siklusa girer.

Ampisilin, Bilurubin, Safra Asitleri, Doksisiklin,Rifampin, Sefoperazon, Eritromisin, Sulfonamidler


2. Böbreklerden atılım : Su, pH dengesi, elektrolit ve endojen maddelerin konsantrasyonunun sağlanmasında

(homeostaz) böbrekler önemli organlardır.

Böbreklerden ilaçların ve metabolitlerinin itrahı esas olarak iki şekilde olur.

a) Glomerüler Filtrasyon

b) Tübüler Sekresyon
Glomerüler Filtrasyon:
İlacı içeren plazmanın filtrasyon membranından ultrafiltrasyonla süzülerek Bowman Kapsülü aralığına
geçmesidir.
İlacın böbreklerden filtrasyonu pasif difüzyon ile gerçekleşir ve glomerüllerdeki basınca ve plazmadaki serbest
ilaç konsantrasyonuna bağlıdır. Plazma proteinlerine bağlı ilaçlar glomerüllerden filtrasyona uğramazlar.
Her iki böbrekte bir dakikada oluşan glomerüler filtrat miktarına glomerüler filtrasyon hızı denir.
Tübüler Sekresyon:

Proksimal tübüllerde meydana gelir. Aktif transport mekanizması rol oynar. Atılım mekanizmasındaki geçiş
konsantrasyon gradyanının tersi yönünde olur.

İlacın tübül lümenine taşıyan başlıca iki transport mekanizması vardır.

Katyon transport sistemi: Prokainamid, TEA,simetidin gibi bazik ilaç veya maddeler,

Anyon transport sistemi: Penisilin G, salisilik asid, probenesid, siprofloksazin gibi asid karakterde ilaçlar, ürik

asid gibi maddeler


Tübüler Reabsorbsiyon:
İlaçların pasif difüzyonla böbrek tübülüslerinden reabsorbe edilmesidir.
Bir renal itrah mekanizması değil tam tersine ilaçların atılımını azaltan bir mekanizmadır.
En çok proksimal tübülüsten geçen filtrat üzerinde gerçekleşir. Burdan geçen filtrat hacminin yaklaşık
%70’ini kaybeder.
Böbrek tübüllerinde noniyonize ilaçlar kolayca difüzyona uğradıklarından, tübüllerden ilaç
reabsorbsiyonunu azaltmak için ilaçların iyonizasyonunu arttırmak gerekir.

Örnek: Aspirin Zehirlenmesi


Aspirin = Asidik ilaç
Ağızdan sodyum bikarbonat (bazik ortam) uygulaması, aspirinin iyonize olması, tübüler reabsorbsiyonunun
azalması.
3. Akciğerlerden Atılım : Akciğerler, uçucu nitelikteki maddelerin eliminasyonundan sorumlu

organlardır. Çok geniş bir alveolar yüzeye (200 m2) sahip olduklarından önemli miktarlarda gaz ve uçucu

maddeler buradan pasif difüzyonla alveolar boşluğa elimine olurlar ve oradan da dışarı atılan havayla

atılırlar. Akciğerlere ilaçların taşınma hızı böbrek ve karaciğere oranla daha fazladır.
4. Salya içinde itrah : Bazı ilaçlar tükrük bezlerinden pasif difüzyonla salya (tükrük) içine geçerek onun içinde

atılırlar.

5. Süt içinde itrah : Emziren annenin aldığı ilaçların sütte toplanıp buradan atılırlar ve bu yolla da bebeğe

geçebilir. Sütün pH sı asidik olduğu için zayıf alkali olan ilaçlar süte daha çok geçerler.

A vitamini, Alkol, Antineoplastik ilaçlar, Atropin Barbitüratlar


Süte Belirgin Geçen Bebekteki Etkileri
İlaçlar
Alkol Sedasyon
Povidon iyot İyot kokusu
Benzodiazepinler Sedasyon
Morfin Bağımlılık
Heroin Bağımlılık
Antrakinon türevleri İshal
Difenoksilat Kabızlık
Ampisilin Diare, kandidiazis
TEŞEKKÜRLER !

istanbulkentedu

You might also like